Ülke ve toplum olarak “böylesi ancak Türkiye’de olur” diyebileceğimiz öylesine ilginç ve çalkantılı bir süreçten geçiyoruz ki, çoğu zaman hızla değişen gündemi yakalamamız ve yaşanan olayları ayrıntısıyla anlayıp açıklamamız mümkün olamıyor. Temel ihtiyaç maddeleri fiyatlarının hızla yükselmesi, özellikle gıda ve kira fiyatlarının bugüne kadar görülmemiş derecede artması gündemin birinci sırasındaki değişmeyen yerini hep koruyor. O kadar ki, esmer güzeli Merkez Bankası Başkanımız Hafize Gaye Erkan’ın ev kiralarının yüksekliği nedeniyle annesinin evine taşınması bile hem ülke ve hem de dünya gündeminde genişçe bir yer bulabiliyor. Güzellik salonu işletmecilerinin şaşaalı yaşam ve skandallarına ilişkin görüntüler ve banka müdiresi Seçil Erzan’ın ünlü futbolculardan kayıtsız bir şekilde topladığı paralara ait davanın aşamaları çoktan unutuldu bile. Şaka bir yana, bu arada hemen yanı başımızda diyebileceğimiz bir mesafedeki Gazze’de kan gövdeyi götürüyor. Burada her gün, sayıları yüzlerle ifade edilen çoluk çocuk, kadın, yaşlı genç, asker ve sivil insan ağır bombardımanlar altında can veriyor. Tabii Gazze’de yaşanan kanlı İsrail-Filistin Savaşı Türkiye’nin hem iç ve dış politikasını ve hem de kamuoyunu çok yakından ilgilendiriyor. İşçiler büyük bir merakla asgari ücretin belirlenmesini, memurlar katsayı artışlarını, sayıları on milyonları bulan emekliler ise güzel hayaller kurarak ve büyük umutlar besleyerek maaşlarına yapılacak olan Ocak zamlarını bekliyorlar. Tabii yine bütün bu hayhuy içerisinde Türkiye’de bir de 31 Mart 2024’te yapılacak olan yerel seçimler için eskilerin deyimiyle seçim sath-ı mailine girildi bile. Yapılacak olan seçimler için YSK Tarafından açıklanmış olan seçim takvimi bütün hızıyla işlemeye devem ediyor. Artık siyasi partilerin seçimlerde gösterecekleri belediye başkan adaylarını ve belediye meclis üyelerini belirleme çalışmaları başladı. Bu çalışmalar bütün hızıyla harıl harıl devam ediyor. Aday adayları ve partililer nefeslerini tutmuşlar bu sürecin sonlanmasını bekliyorlar. Bu satırların yazıldığı sırada İYİ Parti tüm il ve ilçelerde kendi adı ve logosuyla tek başına seçimlere gireceğini, AKP, MHP ile Cumhur İttifakı adı altında ittifak oluşturarak ve bazı il ve ilçeleri kendi aralarında paylaşarak seçimlere gireceğini ve temayül yoklaması ile belirleyeceği adaylarını Aralık Ayı sonuna kadar açıklayacağını, CHP Adana, Mersin, Aydın ve Manisa gibi büyük şehirler ile 200’e yakın seçim bölgesi için belirleyeceği adaylarını bu hafta sonunda (18-24 Aralık 2023 Haftası) açıklayacağını ve bazı seçim bölgelerinde anahtar parti konumuna gelen DEM parti ise Adana’da Seyhan, Ceyhan ve Yüreğir; Antalya’da Kepez; Mersin’de Akdeniz, Toroslar ve Tarsus gibi Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinde yer alan 27 ilçede seçimlere kendi adayları ile gireceğini ancak bazı il ve ilçelerde öteki bazı partilerle seçim işbirlikleri yapmaya da hazır olduklarını açıkladı. Elbette ki bütün bu açıklamalar bizlere, siyasi parti liderlerinin birbirlerine bakarak ve birbirlerini kollayarak karar verdiklerini ve deyim yerindeyse adeta Kırkpınar meydanına çıkmış yağlı güreş pehlivanları gibi birbirlerine el ense ve peşrev çektiklerini ve aday belirleme sürecinde ise çok ince taktikler geliştirdiklerini gösteriyor. Anayasamıza ve Siyasi Partiler Kanunu’muza göre siyasi partiler, parlamenter demokratik sistemin ayrılmaz bir parçasıdırlar. Bu nedenle Siyasi Partiler Kanunu’na göre kurularak ayrı bir tüzel kişilik kazanmış tüm partiler, Anayasa’ya ve yasalarımıza aykırı olmamak üzere her türlü politikayı geliştirebilir, her türlü dünya görüşünü ve ideolojiyi benimseyebilir ve diledikleri partilerle diledikleri pazarlıkları yaparak diledikleri ittifakları yapabilirler. Bu onların yasal ve doğal haklarıdır. Ancak bu politikaları belirlerlerken kamu yararını gözetmek, akılcı, gerçekçi ve kendi ideoloji ve söylemleri ile tutarlı olmak zorundadırlar. Yoksa kendi partilerine olduğu gibi kamuya da ülkeye de büyük zararlar verebilirler. Siyaset ve yönetim bilimlerinin önemli araştırma ve inceleme konularından birisi de “karar verme süreçleridir.” Buna göre, yöneticilerin ve özellikle de siyasal parti liderlerinin tüm idari iş ve eylemlerinin en sonunda yaptıkları en önemli iş ve görevleri karar vermektir. Karar vermek sonuçta bir tercihtir. Çok çeşitli seçenekler arasından birisi üzerinde odaklanmak, onu tercih etmek ve onun üzerinde karar kılmaktır. Bu nedenle seçenekler çoğaldıkça karar vermek de zorlaşmaktadır. Karar veren her lider aynı zamanda bazı riskleri de almış olmaktadır. AKP Lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul’da Ekrem İmamoğlu ve Ankara’da Mansur Yavaş karşısına çıkartacağı adayları ince eleyip sık dokuyarak belirlemeye çalışması alacağı risklerİ azaltma çabasına verilebilecek en somut örneklerden birisidir. Görüldüğü gibi AKP ve Cumhur ittifakı seçimlerde çok avantajlı gibi görünmesine
rağmen İmamoğlu ve Yavaş karşısına aday çıkartmakta bile zorlanmaktadır. Böyle bir durum kanımca daha şimdiden Ankara ve İstanbul seçimlerinin AKP tarafından kaybedildiği anlamına gelmektedir. Güncel siyasal gelişmelerin analizini yapmaya çalışan ciddi uzmanlar, henüz partileşme sürecini tamamlayamamış olan İYİ Partinin almış olduğu seçimlere tek başına girme kararının yanlış olduğunu belirtmekte ve kimi uzmanlar ise bu kararı bir nevi intihar olarak değerlendirmektedirler. Diğer bazı uzmanlar ise DEM Partinin aldığı kararları da benzer şekilde eleştirmekte ve bunun bir oportünizm olduğunu değerlendirmektedirler. Bazı safiyane DEM partililer ise ülkemizde bütün bu yaşanan hukuksuzluklardan sonra bile AKP’nin oltanın ucuna taktığı “kayyum” yemini ağızları sulanarak izlemekte ve AKP ile yeniden ittifak yapmaya teşne olduklarını ima eden açıklamalarda bulunabilmektedirler. Sonuçta siyasi parti liderleri de insandırlar ve her insan gibi yanlış kararlar verebilirler. Ancak unutmamak gerekir ki, verilen her yanlış kararın bir bedeli vardır. Ve bu bedel bazen tahminlerden de çok ağır olabilir. Bugünlerde içinde yaşadığımız ve tanık olduğumuz gibi siyasi partilerimizde aday belirleme süreci ve partilerimiz arasındaki ince taktik savaşları henüz devam etmektedir. Aralık Ayı sonuna kadar ya da en geç 2024/Ocak ayının ilk haftasında adayların netleşeceği ve asıl propaganda döneminin başlayacağı söylenmektedir. Ancak her nedense YSK sessiz ve sedasız bir şekilde almış olduğu ani bir kararla siyasi partilerin kesin aday listelerini il ve ilçe seçim kurullarına teslim etme tarihini 20 Ocak 2024’ten 20 Şubat 2024’e çekmiştir. Zaten bu tarihten sonra da seçimlerin yapılmasına bir ay gibi kısa bir süre kalmış olmaktadır. Bu ani değişiklikte de ince ince düşünülmüş bir taktik hesabı varmış gibi görünüyor. Çünkü alınmış olan bu kararla siyasi partiler arsında yapılan pazarlıkların, saf ve ittifak değişikliklerinin ve çok zor da olsa belirlenmiş olan ve adı açıklanan adayların değiştirilmesinin önü açılmış ve bu süreç 20 Şubat’a kadar uzatılmış olmaktadır. Son olarak, bütün bu ince taktik hesaplar yapılırken unutulmaması gereken yalın gerçek şudur ki, siyasal faaliyet başarı odaklı bir faaliyettir. Yani siyasette başarının ölçüsü seçimleri kazanmak ve yerel ya da genel iktidarı elde etmektir. Ne yazık ki, seçimler kaybedildikten sonra bu yenilgi için öne sürülecek gerekçeler her ne olursa olsun bütün bunlar bir lafügüzaftır ve bir züğürt tesellisinden öteye bir anlam taşımayacaktır. İşte, kabul etsek te etmesek te, beğensek te beğenmesek te siyasetin en yalın ve acı gerçeği budur. Karar verme noktasındaki yetkililerin kararlarını bu yalın gerçeğin ışığında oluşturmalarında kendileri, partileri ve hedefleri açısından sayılamayacak derecede faydalar bulunmaktadır.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL