Dağları da kandırdık ya

Bir yol hikayesi hayal kırıklığı yaşatan.

Abone Ol

  Bir yol hikayesi hayal kırıklığı yaşatan. Bir yol hikayesi, yıllardır yapıldı, yapılıyor denilen, saf hayallerimizi üzen. Şehir içindeki en işlek bulvarların üst geçitlerine asılan ve oraya gidenler dışında kimseyi ilgilendirmeyen sararmış solmuş "Yolları sizin için yapıyoruz.” Dövizleri. Kimi, kimleri kandırmak için bütün bunlar, güzel hayalleri ile oynanan insanlar.  

   Hiç değilse, vadilerden kıvrıla kıvrıla dağların şahikasına ulaşan, kaplumbağaların, yabanı hayvanların, karşıdan karşıya geçebildiği yarı patika, daracık virajlı yolları bozmasaydınız. Koca dağlar oyulmuş, tüneller yapılacak diye, ayaklar yapılmış, viyadükler oluşturulacak diye doğa talan edilmiş, ağaçlar kesilmiş, kayalar öğütülmüş sonra bırakılıp gidilmiş. Şantiyelerde boş mazot bidonları, yalnız kalmış kısa minareli küçük cami. Dağlar önce üzülmüş sonra sevinmiş sonra yine üzülmüş. Terkediliyoruz diye hüzünlenen eski yollar şaşkın, sevinecekler mi üzülecekler mi bilemeden. Kayaların içinde kökleri açığa çıktığı için kendini bırakan, etraf sakinleşince tekrar hayata tutunmaya çalışan çam ağaçları ve dallarına geri gelen kuşlar, haydi uçun korkusuzca. Dört mevsim geçti, dağlar delindi, çıkan topraklar derin vadileri doldurdu. İnsanlar sevindi yol kısalacak ve daha güvenli olacak diye, doğa üzüldü, tüm ögeleriyle örselendi. Ama her şey yarım kaldı, dağları da kandırdınız ya planlamacılar. Giden ve herkesin olan, hiç kimsenin değil gibi harcanan o kadar paraya yazık değil mi? Kirlettiğimiz doğaya yazık değil mi? Hadi kandırılmaya alışık olan biz insanlar neyse, kandırılıp altları oyulan dağlara yazık değil mi?  Dağların altında oluşturduğumuz bu kara delikler ne olacak? Doğaya viyadük ayağı diye diktiğimiz beton direkler ne olacak? Yeşerip ağaç mı olacak yoksa?  Göz alışacak da gönül alışacak mı? Her görenin vicdan sızlamayacak mı? 

  Dağlar tepeden tepeye konuşuyorlar. “Yol başka yerden geçecekmiş. Daha kolay bir güzergâh bulunmuş. Ferhat’ın yıllar önce deldiği dağ bile daha kendini onaramadı. Biz ne yapacağız.”

 Dağlar, aman dikkat! Yapanın değil, görenin, duyanın, söyleyenin suçlu olduğu günlerden geçiyoruz.  “Ama bize yalan söylendi, biz kandırıldık.”

  Peyami Safa’nın, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda söylediği gibi;

 …

 "Nüzhet bana yalan söyledi. Dünyanın hiçbir Nüzhet’i yalan söylememelidir. “Yalana her şey isyan etmelidir. Eşya bile. Damlardan kiremitler uçmalıdır, ağaçlar köklerinden sökülüp havada birkaç saniye içinde toz duman olmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.

 …

Kandırılıyoruz, kandıran değil, kandırılan utanıyor, kaldıranın değil kandırılanın yüzü kızarıyor.

Kandırılmaya devam ediyoruz. Sabrımız taşırıyor, bir gün sel olup yalanların üstüne akacağız.