Eleştiri Nedir-1

‘’İtiraz götürmez bir düşünce yoktur’’ Montaigne

Abone Ol

Eleştiri genel anlamıyla; Sanat, edebiyat ve bilimsel eserleri inceleyerek onlar hakkında bir hükme varma, değerlendirme yapmaktır.

Edebiyat eleştirisinde batının kullandığı temel kavrmların hepsi de Yunancadan geliyor. Kritik, yani eleştirmek, elemek, eleme yapmaktan gelir. Türkçede ‘’tenkit’’ yapmak anlamına gelen eleştiri Tanzimat’tan sonra Fransızca olan  ‘’critique’’ sözcüğüne karşılık olarak kullanılmaya başlanıyor.Zaten Tanzimat döneminden sonra Batı retoriğine yönelen Osmanlı Aydınları da olmuştur.Bu konuda en iyi örneklerden birisi sanırım Recaizade Mahmut Ekrem’in Ta’lim-i Edebiyat adlı eseridir,ki bu eser bir eleştiri kuram kitabıdır.

Neyin kritiğini yapacağız?

Eleştiri yapmak için öncelikle elimizde bir metnin/eserin bulunması gerekir. Kısaca edebi eleştiri aslında bir metnin incelenmesidir denilebilir.

Eleştiriyi ortaya çıkaran ihtiyaç nedir?

Bu konuda dünyada edebiyat eleştirisi denildiğinde akla gelen en önemli iki kişi olan Rene Wellek ve Austin Warren’in birlikte yazdığı Edebiyat Teorisi adlı eserde edebi inceleme için şu tespite yer vermek isterim; Edebi eseri yalnızca okuyabilir, zevk alabilir ve beğenebilirsiniz. Bunun dışında ise sadece edebiyat hakkındaki bilgiler derlenip toplanabilir. Eleştirinin dayandığı temellerden birisi zevk duygusudur. Ahlak nasıl iyi ile kötüyü ayırt etme bilinci ise, zevk de güzel ile çirkini birbirinden ayırt etmeyi sağlayan bir tür sanat bilincidir. Eleştiri, yaratmayan ama yargılayan temel bir yetidir. Bilgiye ve doğru değerlendirmeye dayandığı ölçüde kişisel zevk, eleştirinin hareket noktasıdır. İnce bir zevke dayanan iyi bir eleştirinin iki yararı vardır: 1) Eleştiri, yön göstericiliğiyle okuyucuları, toplumu aydınlatır. 2) Sanata yön verir.

Fakat şöyle bir gerçekte var; beğenme, takdir etme ile’’ bilgiyi, bilgiye ulaşmay’’ı birbirinden kesin olarak ayırmak bizi gerçek bir edebiyat incelemesine,hem edebiyatla ilgili hem de sistematik olarak incelemeye hazırlamaz. İşte edebi metnin sistemik incelenmesi edebi eleştiri demektir.

Mesela biz Shakespeare'i niçin inceleriz?

Rene Wellek’in belirttiği gibi; şüphesiz ki bizim Shakespeare'i incelememizin öncelikli sebebi, onun bütün insanlıkla ortak olan tarafları değildir. Çünkü böyle olsaydı, onu değil de başka birini incelemenin bir sakıncası olmayacaktı. Yine onu incelememizin esas sebebi, bütün diğer İngilizlerle, bütün Rönesans insanlarıyla, bütün Elizabeth devri insanlarıyla veya bütün Elizabeth devri tiyatro yazarlarıyla ortak tarafları da değildir. Çünkü bu durumda Pekala, Dekker veya Thomas Haywood'u da incelebilirdik. Bizim daha ziyade anlamak istediğimiz şey, özel olarak Shakespeare'e özgü olan nedir, Shakespeare'i Shakespeare yapan nedir sorusunun cevabıdır ve bu apaçık bir şekilde bir ferdilik/öznel ve bunun ne ölçüde olduğu meselesidir. Bir dönemi, akımı veya belli bir milli  edebiyatı incelerken de edebiyat araştırıcısının öncelikle üstünde duracak şey, onu kendine benzeyen diğer gruplardan ayıran karakteristik yönleri ve nitelikleriyle birlikte ferdi tarafıdır.

Peki, bu sistematik eleştiri nasıl yapılacak?

Esas problem, sanatın ve özel olarak da edebiyat sanatının zihni olarak nasıl ele alınacağı meselesidir. Bu yapılabilir mi ve nasıl yapılabilir? Bir cevap şudur. Bu, tabiat bilimleri tarafından geliştirilmiş ve sadece edebiyat incelemelerine aktarılması yeterli olan yöntemlerle yapılabilir. Bu aktarmanın birkaç çeşidini ayırt edebiliriz. Bunlardan birisi, tabiat bilimlerindeki objektiflik, gayrişahsîlik ve kesinlik gibi genel bilim ideallerine özenme ve böylece genel olarak subjektif olmayan olguları toplama düşüncesidir.Umberto Eco’nun dediği gibi edebiyat gibi edebi eleştiri de ucu açık bir etkinliktir.

 Bir diğeri, eserin yazılışında, ortaya çıkışında etkili olan önceki etkenleri ve kaynakları incelemek suretiyle tabiat bilimlerinin yöntemlerinin taklit edilmesidir. Burada tam da edebiyat kuramları eleştiride temel bir yöntem olarak karşımıza çıkar.

Edebiyat kuramlarıyla ilgili tartışmaları başka bir yazının konusu olacağını şimdiden hatırlatalım ve eleştiride öne çıkan bazı temel kavramları açalım.

Burada öne çıkan en önemli unsur, herhangi bir edebiyat eleştirisinde eseri yazan özneyi, yani eserin yaratıcısının kim olduğuna bakılmaksızın, eleştirmenin yukarıda sözünü ettiğimiz ‘’sistematik’’ inceleme (ki sistematik bilimsel kaynaklı bir yöntemdir),çerçevesinde eleştiriyi objektif yapmasıdır. Eleştirmen eser sahibine yönelik pohpohlama ve gereksiz yüceltmelerden kaçınmalıdır.Eleştirmen aynı zamanda alçak gönüllü olmalı ve kolay suçlamadan kaçınmalıdır.Tabi burada şu gerçeğide unutmamak lazım,eleştirmen son tahlilde bir entelektüeldir ve Edward Said’in Entelektüel kitabında söylediği gibi;Entelektüel ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranır.Ancak,eleştirmen katı bir okuyucu olmak zorundadır.Yazarık kaleminden çokan her yazı kutsal bir buyruk değildir,Montaigne, ‘’İtiraz götürmez bir düşünce yoktur’’ demekle eleştiriye bilimsel bir hat açmıştır.

Modern eleştiri kuramı aynı zamanda modern batı edebiyatının gelişiminden ortaya çıktığı için, burada doğal olarak eleştiri kültürü bağlamında doğu-batı karşılaştırılması zorunlu hale geliyor.Eleştiri batıda düşünce evrimi ile birlikte ilerlemiştir,ancak doğunun kendi siyasal dinamikleri içinde bunu söylemek çok zor. Nefi’nin dediği gibi şarkta bir şey söylemek kelleyi vermek demektir.Aslında bu realite batıda da vardı.Tek istisna,orada doğruyu soytarılar söylerdi.Shakspeare’in Hamlet oyununu okuyanlar varsa eğer hatırlar.Hamlet’de bütün hakikatleri saray soytarısının ağzından duyarız.

Öncelikle bir eleştirmenin en az eseri icat eden kadar bilgili yetkin ve edebiyat kuramlarını iyi bilmesi gerekir.Eleştiri,bir metinde imla ya da tarihsel hataları söylemek değildir.

Devam edecek...