Bu günlerde siyaset ile ilgili yazmak bana zulüm gibi geliyor. Siyaset umut vermiyor. Kaos gitgide derinleşiyor. Kara bulutlar sarmış afakı, öfkeliyim.
Bir lider, geriye dönüşü olmayan kritik bir seçimin arifesinde, kazanacak adayı çıkaracak gücü yok ise, aynı yolda birlikte yürüdüğü stratejik ortağının cumhurbaşkanı olma iradesini kendine dönük bir dayatma olarak görür de masayı dağıtır mı? Stratejik ortağın belediye başkanlarına, siz parti başkanınıza bayrak açın dercesine Cumhurbaşkanı adayı olun çağrısında bulunur mu? Kritik eşikte, duygusal tepkilerle masayı devirmek sorumsuzca bir iş değil mi?
Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olacak, çağrı yaptığınız belediye başkanları da onun yanında yerlerini alacaklar, siz ne yapacaksınız? Cumhurbaşkanlığına adaylığınızı koyacaksınız, bunun başkaca bir anlamı yok. Bu kimin ekmeğine yağ sürecek. Kendi kafanıza kurşun sıkıyorsunuz, farkında değil misiniz?
Peki, iktidar mücadelesinde kol kola yürüdüğü ortağı ile oturup konuşup anlaşmadan kendini kamuoyunda Cumhurbaşkanı adayı ilan edene ne demeli? Geliyorum diye bağıran bir kriz var, gerekli önlemi alamıyorsun, kriz masada patlıyor. Siyasi ön görüsü olmayana, lider denir mi? Adı üstünde ortak aday çıkacak. Senin sorumluluğun, ortağın da içine sinecek bir aday bulmak değil mi?
İmamoğlu’nu siyasi yasaklı hale getirme oyunu neden oynandı? Belli ki Cumhurbaşkanı adayı olması istenmiyordu. Muhalefet, Cumhurbaşkanı adayımız İmamoğlu deseydi inadına, ne olurdu? Bu olsaydı belki de bugün, Yargıtay İmamoğlu’nu siyasi yasaklı ilan etmişti, olsun. Muhalefet iktidar olma yolunda bugün ne kadar yol kat etmiş olurdu, iktidar nasıl köşeye sıkışırdı, bunu bir düşünün. Bu durumda sizce Erdoğan, İmamoğlu’nun en az %70 oyla seçileceğini bile bile 14 Mayısta seçime gitme kararı almaya cesaret edebilir miydi? 14 Mayısta seçime gitme kararı alırken Altılı Masa’nın altına bomba koyacağını, çatlağın yarılmaya yol açacağını Erdoğan sizce hesap etmemiş olabilir mi?
Seçime kalmış şurada iki ay. Muhalefet bölünmüş, muhtemelen en az üç cumhurbaşkanı adayımız olacak. Bu durumda seçim büyük olasılıkla ikinci tura kalır. Bu seçim kaybedilirse bunun sorumlusu en başta İyi Parti ve CHP olacak, bakalım bu partilerin liderleri o zaman nerede olacaklar.
Sistem tek adam rejimine gidiyor. Siz kötü gidişin önüne geçmek için aylardır oturup konuşuyorsunuz. Ama bir şeyi unutmuşsunuz, bu işin başını kim tutacak, onu belirlememişsiniz, olacak şey mi bu! Cumhurbaşkanı adayını belirlemek amaçtır. Yol haritası, program belirlenirken, işe, amaç belirlemekle başlanır. Siz aylarca oturup kalkıp neyi konuştunuz Masa’da Allah aşkına? Size umut bağlayan halka bunu yapmaya ne hakkınız var?
Kendi içinde demokrasiyi işletemeyen, uzlaşmayı, ortaklaşa iş tutmayı beceremeyen bir masa ülkeyi içine sürüklendiği akıl dışı yoldan çıkarıp çağdaş devlet olma yoluna nasıl sokacak?
Kılıçdaroğlu stratejik ortağını kaybedince Soluğu Sol Parti ile İşçi Partisi’nde aldı. Bugüne kadar nerdeydin, HDP’ye neden gitmedin?
Türkiye’de siyaset, modern eğitim içinden, devleti ayakta tutmak üzere yetişmiş Kurtarıcıların (Halaskarların) elinde şekillendi. Bu ülkede, insanı değil devleti kurtarmak için kavgaya tutuşan siyasetçiler elinde demokrasi, uzlaşma kültürü gelişemedi. Çünkü Halaskar, uzlaşmadan değil, kavgadan beslenir; kendini kurtarıcı olarak kabul ettirmesi, rakibini tasfiye etmesine bağlıdır. Kriz, ve çatışma Kurtarıcı için sıçrama tahtası işlevi görür.
Milletin başına evi yıkılmış, insanlar bezden çadırlarda, toprak üstünde soğuktan titriyor. Çocuklarını, analarını, babalarını arıyor insanlar hâlâ. Ekonomik Tsunami kapıda. Üzerimizde hesabı kitabı olan bazı ülkelerin inayetine kalmışız. Eğitim çökmüş, gençler ülkeden kaçıyor. Memleket uyuşturucu tacirlerinin yolgeçen hanı olmuş. Topraklarımız zehirleniyor. İçecek suyumuz, nefes alacağımız havamız tehdit altında. Eseriniz bu!
Siz hala neyin kavgasını veriyorsunuz?