Geçtiğimiz 13 Temmuz Cumartesi günü, ABD’nin Pensilvanya kentinde düzenlediği bir seçim mitinginde konuşma yapan eski ABD Başkanı ve Cumhuriyetçi Parti’nin yeni Başkan adayı Donald Trump’a kürsüden seçmenlerine hitap ettiği sırada silahlı bir saldırı düzenlendi. Düzenlenen saldırıda Başkan adayı Donald Trump kulağından yaralandı. Saldırının hemen ardından yapılan resmî açıklamada, mitinge katılan 1 kişinin öldüğü, 2 kişinin yaralandığı ve saldırganın ise, ABD Gizli Servisi tarafından olay anında ve hemen oracıkta etkisiz hale getirildiği açıklandı. Bu olay yalnız ABD’de değil, abartısız tüm dünyada büyük ve güçlü bir bomba etkisi yarattı. Söz konusu bu olay, hemen hemen tüm dünya ülkelerini olumlu veya olumsuz bir biçimde, değişik oranlarda ama istinasız olarak etkiledi. Saldırının hemen ardından dolar, altın ve Bitcoin fiyatları aşırı derecede yükseldi. Bu durum, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu kırılgan ekonomili ülkeleri olumsuz bir biçimde etkiledi. Saldırının ekonomik etkilerinden başka siyasal, sosyal ve diplomatik etkileri de oldu. Uluslararası politika anlamında hemen hemen tüm bölgesel dengeler ve hatta o güne kadar oluşmuş tüm dünya dengeleri bile bu saldırıdan şu veya bu şekilde etkilendiler. Bu nedenle tüm dünya ülkeleri ve hemen hemen tüm dünya liderleri politikalarını ve pozisyonlarını yeniden gözden geçirmek ve ortaya çıkan yeni duruma göre yeni bir politika ve yeni bir tavır belirlemek zorunda kaldılar. Olayı değerlendiren kimi gazeteciler, kimi televizyon yorumcuları ve bazı siyaset bilimciler bu olaydan sonra ortaya çıkan yeni durumu “kaos” olarak tanımladılar. Daha bu olayın tozu dumanı dağılmadan ve bu olay nedeniyle bozulmuş olan dengeler, bir biçimde yeni bir oturmadan, dünyamız yine yeni bir krizle sarsıldı. Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz 19 Temmuz Cuma Günü, ABD merkezli siber güvenlik firması Crowdstrike'ta yaşanan bir arıza nedeniyle, tüm dünyayı olumsuz biçimde etkileyen ve özellikle havacılık ve bankacılık sektörlerindeki bilişim sistemlerini felce uğratan küresel çaplı bir bilişim ve iletişim krizi daha yaşandı. Bilişim sistemlerinin çökmesi ve çalışamaz hale gelmesi nedeniyle, dünyanın dört bir yanında aynı gün bankacılıktan sağlık sistemlerine, ulaşımdan medyaya kadar farklı sektörlerde yaşanan siber kriz nedeniyle günlük yaşam adeta durma noktasına gelerek felç oldu. Kısa süre sonra sorunun nedeninin Microsoft şirketine siber güvenlik yazılımı sağlayan CrowdStrike şirketinden kaynaklandığı açıklandı. Sorunun basit bir yazılım hatası nedeniyle meydana geldiği bildirildi. Daha fazla gecikmeden arızalar giderildi. İletişim ve bilişim sistemleri yeniden eskisi gibi çalışır duruma geldi. Küresel sorun, şimdilik kaydıyla çözüldü çözülmesine ama, yaşanan kısa süreli bu siber kriz sırasında özellikle bilişim şirketlerinin dünya borsalarında satılan hisseleri dibe vurdu. Nice şirketler ve hatta nice gerçek kişiler bu nedenle battılar ya da iflasa sürüklendiler. Ve krizleri fırsatlara dönüştürmeyi bilen kimi uyanık spekülatörler ise, oturdukları yerden milli piyangoda büyük ikramiyeyi kazanmış gibi oldular. Ve Karun misali servetlerine servet kattılar. Küresel yazılım krizi kısa sürede atlatıldı atlatılmasına ama, dünyayı da ya aynı siber kriz, boyut ve şekil değiştirerek yeniden ortaya çıkar ve yeniden yaşanırsa, insanlık alemi bu tehlikenin üstesinden nasıl gelebilir endişesi ve korkusu sardı? Eeee kolay değil tabii. Bir Çin atasözüne göre “Bir şey bir kere olmuşsa, bir kere daha olur.” Tabii bu siber kriz olayı da yine bazı bilim insanları, gazeteciler, televizyon yorumcuları, işletmeciler ve iş insanları tarafından çeşitli biçimlerde değerlendirildi. Ve sonuç olarak bu olay da yine Trump olayına benzer şekilde bir “kaos” durumu olarak tanımlandı. Son günlerde birbiri ardına yaşanan bu iki olay nedeniyle somut olarak görüldüğü gibi; “kriz”, “şok” ve özellikle de “kaos” gibi kavramlar dünya kamuoyunun en çok tartıştığı ve gazete ve televizyonların en çok üzerinde durduğu en güncel kavramlar haline geldi. Söz konusu kavramlar aynı zamanda yönetim bilimlerinde de yeni ve güncel yönetim modelleri ve teknikleri olarak ele alınmaya ve açıklanmaya başlandı. Bu bağlamda, kriz yönetimi, şok yönetimi ve kaos yönetimi gibi çağdaş yönetim anlayış ve yaklaşımları önemli birer disiplin olarak ön plana çıkmaya başladı. Bilindiği gibi, kriz sözcüğü kısaca; birdenbire ortaya çıkan ve kurumun, işletmenin ya da kişinin varlığını tehdit eden tehlikeli durum olarak tanımlanmaktadır. Bu gibi durumlarda “kriz yönetimine” geçilmesi gerekmektedir. Şok sözcüğü ise TDK Sözlüğünde “ani bir değişiklik sonucunda ortaya çıkan şaşkınlık. Şaşırtıcı, alışılmamış, beklenmedik kaza, beklenmeyen bir olay, bazı ilaç ve uyuşturucuların yarattığı fiziksel veya ruhsal etkiler sonucunda insanda birdenbire gelişen karmaşık belirtilerin tümü”
şeklinde tanımlanmaktadır. Şok Yönetimi ise, 70’li yıllardan sonra ABD’de uygulamalarını gördüğümüz bir yönetim modeli ve yaklaşımıdır. Bu modelde, büyük halk kitlelerinin aleyhlerine olacak ve tepkisini çekecek bazı yönetsel kararlar alınmadan önce geniş halk yığınları üzerinde onları şoka sokacak büyük bir etkinlik düzenlenmektedir. Alınacak asıl yönetsel kararlar, kitleler büyük bir şok içerisinde, dikkatleri başka yönde, olayları algılayamaz ve değerlendirme yapamaz durumda iken halka hissettirmeden alınarak hayata geçirilmektedir. Bu şekilde halkın yönetime karşı olan tepkileri nötrleştirilmektedir. Sözlüklerde açıklandığı biçimiyle "düzensizlik ve karmaşa" anlamına gelen Kaos kavramına gelince; bu kavram sosyal ve siyasal bilimlerde ve yönetim bilimlerinde henüz yeni bir kavram olarak ele alınmasına rağmen, kavramın kökenleri insanlığın ilk çağlarına kadar girmektedir. Antik Yunan filozoflarının “kaos” kavramını ele alan çeşitli çalışmalar yaptıkları bilinmektedir. Sosyal ve siyasal bilimlerdeki Kaos kuramı, sayısal bilimlerden alınan Karmaşıklık Kuramının özel bir şeklidir. Kaos kuramı’nın bilimsel temelleri yaklaşık yüzyıl önceye, Fransız matematikçi Henri Poincare’e kadar uzanmaktadır. Poincare, doğadaki dinamik sistemlerde dikkatten kaçan küçük bir noktanın büyük sonuçlara neden olduğunu, bilim adamlarının böylesi durumları rastlantı olarak kabul ettiklerini vurgulamıştır. Kaosun kavramsallaşması ise, 1980’li yıllarda olmuştur. Kavram ile ilgili en doğru tanımı veren teorik fizikçi Jensen, “Kaos” kavramını; “kompleks, doğrusal olmayan dinamik sistemlerin düzensiz ve öngörülemez davranışı” şeklinde tanımlamıştır. Kaos yazınında önemli katkıları bulunan meteoroloji uzmanı Edward Lorenz, ünlü çalışmasının sonunda; Amazonlarda bir kelebeğin kanat çırpmasıyla havada oluşacak dalgaların dünyanın bir diğer ucunda bir müddet sonra bir kasırgaya neden olabileceğini açıklamış ve bu kurama “Kelebek Etkisi” adını vermiştir. Son yıllarda meydana gelen ekonomik, teknolojik, siyasi değişimler ve küresel çaptaki terör olayları ile bu yüzyılın “Bilgi Çağı” olması, tüm devletlerin dünyaya ve yönetime bakışlarını değiştirmiştir. Dünyada her şey çok hızlı değişmektedir. Ve bu değişimler devletlerin ve toplumların varlıklarını tehdit etmekte, dengelerini bozmaktadır. Bozulan dengelerin yeniden ve daha sağlıklı bir biçimde kurulması ihtiyacı ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle her düzeydeki yöneticinin, her an ortaya çıkma olasılığı olan kaoslara karşı örgütlerini koruma ve ayakta tutma bilincine sahip olması gerekmektedir. Bu da ancak kaos yönetimi bilgi ve becerisiyle mümkün olabilmektedir. Kısaca kaos yönetimi, şok yönetimine benzer şekilde, devletlerin, toplumların ve büyük halk kitlelerinin aleyhlerine olacak ve tepkisini çekecek bazı yönetsel adımlar atılmadan önce geniş halk yığınları üzerinde onları şoka sokacak ve kaosa sürükleyecek büyük bir etkinlik düzenlenmesidir. Kaos yönetimi, alınacak asıl yönetsel kararlar ve atılacak olan asıl adımlar, kitleler büyük bir şok ve kaos içerisindeyken ve dikkatleri tamamen başka yöne çevrilmişken halka hissettirmeden kararlar alınarak bunların hayata geçirilmesidir. Bu nedenle günümüzün iyi yöneticileri bir sorun ortaya çıktıktan sonra onu en iyi şekilde çözen yöneticiler değildir. Günümüzün iyi yöneticileri, bir sorun daha ortaya çıkmadan önce onu doğru biçimde öngörebilen ve bu sorun daha ortaya çıkmadan ona karşı önlemler alarak sorunun ortaya çıkmasını önleyebilen yöneticilerdir. Şok, kriz ve kaos gibi olgular günümüzde içinde yaşadığımız bilgi çağının olağan olgularıdır. Dünyadaki bu hızlı değişimlerin artarak devam edeceği gerçeği tartışmasız bir realitedir. Bu nedenle, günümüzün her düzeydeki yöneticileri “proaktif” ve nitelikli olmak ve örgütlerini stratejik yönetim anlayışıyla yönetmek zorundadırlar. Yöneticinin proaktif ve nitelikli olması ve örgütlerini stratejik yönetim anlayışıyla yönetmesi artık bir tercih değil bir zorunluktur. Aksi takdirde geleneksel ve köhnemiş yönetim anlayışına sahip, modası geçmiş yöneticiler, günümüzün bu özellikli sorunlarıyla baş edemezler ve fonksiyon yerine getiremezler. Ve bu çeşit nedenlerle, örgütlerini, işletmelerini ve kurumlarını ağır sorunlarla baş başa bırakarak bu yönetsel yapıların ağır bir yıkıma doğru sürüklenmesine neden olabilirler.
MEÜ E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL