MERSİN

Türk Dili ve Kültürü Avrupa’da Sahne Aldı

Etkinlik, Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy başta olmak üzere, Türk sivil toplum kuruluşları temsilcileri, akademisyenler ve Hollandalı katılımcıların yoğun ilgisiyle gerçekleşti.

Abone Ol

Etkinlik, Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy başta olmak üzere, Türk sivil toplum kuruluşları temsilcileri, akademisyenler ve Hollandalı katılımcıların yoğun ilgisiyle gerçekleşti.

(Haberin Hollandacası en altta)
(Nederlandse versie van het nieuws is onderaan)


İlhan KARAÇAY yazdı-İbrahim ÇİTİL fotoğrafladı

Türkiye Cumhuriyeti Lahey Büyükelçiliği ve Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü iş birliğinde,
Amsterdam Yunus Emre Enstitüsü’nde, Divan-ı Lügati’t-Türk’ün yazılışının 950. yıl dönümü dolayısıyla kapsamlı bir etkinlik düzenlendi. Türk dili ve kültürünün bu önemli eseri, UNESCO tarafından 2024 yılı Anma ve Kutlama Programına dahil edilmesiyle, uluslararası bir kimlik kazandı. Etkinlik, Amsterdam Başkonsolosumuz Mahmut Burak Ersoy başta olmak üzere, Türk sivil toplum kuruluşları temsilcileri, akademisyenler ve Hollandalı katılımcıların yoğun ilgisiyle gerçekleşti.


Kaşgarlı Mahmud’un kaleme aldığı Divan-ı Lügati’t-Türk, Türk dünyası için sadece bir dil eseri olmanın ötesine geçiyor. Türkiye’nin önerisi ve Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın ortak girişimi sayesinde UNESCO Anma Programına dahil edilen bu eser, dilimizin tarihsel derinliğini ve kültürel zenginliğini uluslararası camiaya bir kez daha hatırlatıyor. Macaristan, Moritanya, Fas, Katar ve Tacikistan gibi ülkelerin de destek verdiği bu girişim, Türkçe’nin kültürel mirasın taşıyıcısı olarak önemini vurguluyor.

11. yüzyılda ünlü sözlükbilimci ve filolog Kaşgarlı Mahmud tarafından yazılan Divan-ı Lügati’t-Türk, Türkçe’nin ilk sözlüğü olmanın yanı sıra, dilin gramer yapısından halk edebiyatına, mitolojiden coğrafi bilgilere kadar birçok alanda dönemin kültürel ve bilimsel dünyasına ışık tutuyor. Eser, Türk dilinin XI. yüzyıldaki özelliklerini belgeleyen bir rehber niteliğinde. Bunun yanı sıra Türk tarihine, tıp bilgilerinden şifa yöntemlerine kadar farklı disiplinlerde bilgiler içeriyor.


Lahey Eğitim Müşaviri Doç. Dr. Miyase Koyuncu Kaya, etkinlikte yaptığı açılış konuşmasında, dilin, bir milletin hafızası olduğunu belirtti. Kaya,“Türkçe, yüzyıllardır şekil değiştirerek günümüze kadar özünden hiçbir şey kaybetmeden ulaşmıştır. Eğer bugün köklü bir devlet geleneğimizden ve güçlü bir medeniyet geçmişimizden bahsedebiliyorsak, bunu Türkçe’ye borçluyuz. Divan-ı Lügati’t-Türk’ün 950. yıl dönümü, bu mirasın korunup gelecek nesillere aktarılmasının ne kadar önemli olduğunu bizlere hatırlatıyor” diyerek, bu tarihi eserin değerine vurgu yaptı. Kaya, ayrıca Türkçe’yi koruma ve yaşatma sorumluluğunun, güçlü nesiller yetiştirmek için vazgeçilmez olduğunu ifade etti.

Program kapsamında Leiden Üniversitesi’nde dilbilim alanında doktora çalışmalarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı bursiyeri Turan Hancı, Divan-ı Lügati’t-Türk’ün Türk dili üzerindeki etkisini ve akademik değerini detaylı bir sunumla aktardı. Hancı, eserin sadece bir sözlük olmadığını, Türk dünyasının kültürel ve sosyal yapısını da günümüze taşıyan eşsiz bir başyapıt olduğunu belirtti.

 Etkinliğe damgasını vuran bir diğer unsur ise müzikti. Müzikolog German Popov’un, Türk ezgileriyle hazırladığı dinleti, geceye duygusal bir derinlik ve kültürel bir atmosfer kattı. Popov’un performansı, Türk kültürünün zenginliğini ve çeşitliliğini bir kez daha gözler önüne serdi.

Etkinlik, resepsiyon ile sona ererken, katılımcılar Türk diline ve kültürüne duydukları hayranlığı dile getirdiler. Divan-ı Lügati’t-Türk’ün yazılışının 950. yıl dönümü vesilesiyle düzenlenen bu program, Türk dilinin dünya dilleri arasındaki yerini bir kez daha hatırlatarak, “Köklerden Geleceğe” mottosuyla dilimize sahip çıkmanın gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Bu etkinlik, Türkçe’nin sadece bir iletişim aracı değil, aynı zamanda bir kültürel miras ve tarihsel bir bağ olduğunu tüm katılımcılara gösterdi.

VİKİPEDİE KİTABI ŞÖYLE TANITIYOR

Kitâbu Dîvânu Lugâti’t-Türk (Türkçe: Büyük Türk Sözlüğü Derlemesi,  Orta Türkçe döneminde Kâşgarlı Mahmud tarafından Bağdat‘ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe–Arapça bir sözlüktür.

Türkçenin bilinen en eski sözlüğü olup Batı Asya yazı Türkçesiyle ilgili var olan en kapsamlı ve önemli dil yapıtıdır. Bilinen tek yazma nüshası İstanbul’daki Fatih Millet Kütüphanesindedir.

Eser, yaklaşık 8.000 civarında madde başı içerir. Bu eser için Kâşgarlı Mahmud tarafından halk arasında kullanılan Türkçe kelimeler derlenmiş; daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla deyimlerden, atasözlerinden ve şiirlerden örnekler verilmiş ve bunların Arapça tercümeleri de yapılmıştır.

Kökleşik Arap sözlük bilgisi ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, muhtemelen 1077 yılında Bağdat’ta Halife Muktedî-Biemrillâh’ın oğlu Ebü’l-Kāsım Abdullah’a takdim etmiştir.

Eser, bir sözlük olmanın dışında Türkçenin 11. yüzyıldaki dil özelliklerini belirten, ses ve yapı bilgisine ışık tutan bir gramer kitabı niteliğindedir. Ayrıca yazıldığı devirdeki kişi, boy ve yer adları kaynağı; Türk tarihi, mitolojisi, coğrafyası, halk edebiyatı, tıp bilgileri ve tedavi usullerine dair bilgi veren ansiklopedik bir eserdir.

Eserde yer alan harita, ilk Türk dünyası haritası olması bakımından büyük değer taşır.

Fatih Millet Kütüphanesindeki nüsha esas alınarak eserin 1941’de Türk Dil Kurumu ve 1990’da Kültür Bakanlığı tarafından tıpkıbasımı yayımlanmıştır.

UNESCO ayrıca 2024 yılını “Dîvânu Lugâti’t-Türk Yılı” olarak ilan etmiştir.

Yazma nüsha

Türk dilinin en eski ve değerli sözlüğünün elde bulunan tek yazma nüshası, 1266 yılında Şam‘da yaşayan müstensih Sâveli Muhammed tarafından temize çekilip 1 Ağustos 1266 (hicri 27 Şevval 664) Pazar günü tamamlanmıştır. El yazma nüshası büyük boy 319 varaktır.

Ebû Hayyân el-Endelüsî’nin Kitâbü’l-İdrâk li-lisâni’l-Etrâk’inde, Bedreddin Aynî‘nin İkdü’l-Cüman eserinde ve kardeşi Şehâbeddin Ahmed ile birlikte yazdıkları Târîḫu’ş-Şihâbî adlı eserde Dîvânü lugāti’t-Türk’ten faydalandıkları ifade edilmiştir. Kâtip Çelebi Keşfü’ẓ-ẓunûn’da Dîvân‘dan söz etmiştir.

Ali Emîrî tarafından bulunması

Varlığı, ondan söz eden 14. yüzyıl yapıtlarından ötürü bilinmekle birlikte yıllarca ele geçmeyen yapıt, II. Meşrutiyet’in ilanını izleyen yıllarda İstanbul’da bulundu. Türklük bilimi camiasında genel kabul görüp yaygınlaşan öyküye göre Dîvânu Lugâti’t-Türk’ün 1266’da istinsah edilmiş bu birinci nüshası, Dîvân, Vanioğullarından Ahmet Nazif Paşa’nın elinde 1905’e değin korunmuş, daha sonra akrabası bir yaşlı hanım tarafından Sahaflar Çarşısı’nda satılması için Burhan Bey’in sahaf dükkânına bırakılmıştı.[3]

Yapıtı Ali Emîrî Efendi; 1915 yılında tesadüfen bulmuş, 3 lira bahşiş verip toplam 33 liraya satın almıştır. Bir söylentiye göre de yanında para olmadığı için eve gidip parayı alana değin kitabın başkasına satılmaması için dükkân sahibini dükkâna kilitlemiştir.

Yayımlanması

Ali Emîrî yazması, Sadrazam Talât Paşa‘nın araya girmesi ile Kilisli Rıfat Bilge Bey‘in denetimi altında 1915-1917 yılları arasında üç cilt hâlinde basıldı ve Türklük bilimi camiasında büyük yankı uyandırdı.

Breslav Üniversitesi Sami Dilleri Profesörü Carl Brockelmann, 1928 yılında atasözlerini, halk edebiyatı örneklerini ve Türk edebiyatı ve dili ile ilgili bulunan bütün bölümleri ayrıntılı notlarla, sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır. Besim Atalay‘ın çağdaş Türkçe çevirisi 1940 yılında Türk Dil Kurumu tarafından basıldı.

1982-1985 yılları arasında Robert Dankoff ve James Kelly tarafından yayıma hazırlanan ve çevirisi yapılan önsöz ve fihrist (gösterge) içerikli İngilizce çevirisi, Harvard Üniversitesi Yayınevi tarafından neşredildi.

Kâşgarlı Mahmud’un yapıtının bulunması ve yayımlanması, Türkoloji tarihinde çığır açan bir olaydır.[4] Kâşgarlı Mahmud’un Dîvânu Lugâti’t-Türk döneminde yazdığı ve o döneme ışık tutan başka bir yapıtı Kitâbu Cevâhirü’n-Nahv fi Lugati’t Türk ise kayıptır.

Kâşgarlı Mahmud, Dîvânu Lugâti’t-Türk‘e şöyle başlar:

“Esirgeyen, koruyan Allah’ın adıyla Tanrı‘nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Allah onlara Türk adını verdi ve yeryüzüne hâkim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları, Türklerin eline verildi. Türkler, Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Hak’tan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hâkimi olan Türklere herkes muhtaçtır. Onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.”