MERSİN

“Üç Evrim, Üç Üretim: Parşömenin Değişen Yüzü”

*Çoğumuz ve naçizane şahsım, çocukluğumuzdan bu yana, selilözden yapılan, sadece, bugünkü A4 kağıdını parşömen olarak bilirdik.

Abone Ol

*Çoğumuz ve naçizane şahsım, çocukluğumuzdan bu yana, selilözden yapılan, sadece, bugünkü A4 kağıdını parşömen olarak bilirdik.

*Kaldı ki, ilk parşömen, M.Ö. İkinci yüzyıldan itibaren, papirüs kamışından yapılan çok dayanıklı bir kağıt olarak imal edilmiş.

*Dördüncü yüzyılda, Bergama kütüphanesini kıskanan Mısır Kralı, papürüs ihracatını yasaklayınca, Bergamalılar, hayvan derisini işleyip incelterek yeni bir parşömeni yaratmışlar.

*Bergama’dan eğitimci ve sanatçı Uğur Ural, üç evrimde değişiklikler geçiren, bugün hâlâ çeşitli sanat dallarında kullanılan sert ve dayanıklı parşömeni anlattı.


Röportaj: İlhan KARAÇAY

Bana, “Kara cahil” diyecek olanlara hak verebilirim. Zira, günümüzde ‘parşömen’ dendiği zaman, bunun üç unsur taşıdığını çoğu kişi bilmektedir. Ama günümüzde…
Bizim gençliğimizde, ‘parşömen’in, sadece A4 kâğıt olduğunu bilirdik.

Doğru yazmam gerekirse:
‘Parşömen’in, hayvan derisini işleyip incelterek yapılan bir yazım nesnesi olduğunu bilmiyordum.
‘Parşömen’in daha önceleri, ‘saz’ olarak bilinen ‘papirüs’ten yapıldığını da bilmiyordum.
Parçömen’in, selilözden yapılan, bugünkü A4 kağıdı olduğunu biliyordum.

Taaa ki, Bergama’dan Hollanda’ya gelen ve benimle özel olarak görüşmek isteyen eğitimci Uğur Ural ile konuşana kadar…
‘Amsterdamlı Akbulut’ olarak ün yapmış dostumun misafiri olarak Hollanda’ya gelen
Uğur Ural ile yaptığım uzun konuşmadan sonra öğrendiğim gerçeği, sizlere de sunmak istiyorum.

PARŞÖMENİN TARİHÇESİ VE GELENEKSEL KULLANIMI

Parşömenci ve eğitimci Uğur Ural’a göre, parşömen kağıdı, M.Ö. 2’nci yüzyılda, antik Mısır ve Mezopotamya’da kullanılmaya başlanmıştır. İlk parşömenler, halk dilinde ‘saz’ olarak bilinen papirüsün yerini alarak daha dayanıklı ve daha kaliteli bir yazı malzemesi olarak tercih edilmiştir.

Parşömen kağıdının hikayesi konusunda pek çok farklı inanç olsa da, bunlardan en yaygını parşömeni bir kütüphane müdürü olan Krastek’in bulmuş olduğudur. Antik Yunan efsanesinde anlatılana göre, o dönemlerde Bergama Kütüphanesi giderek genişliyordu. Bunun üzerine Mısır Kralı Bergama Kütüphanesi’nin dönemin en geniş kütüphanelerinden olan İskenderiye kütüphanesini geçmesinden korkarak Bergama’ya yapılan papirüs ihracatına son verdi. O zamanlar Pergamon’un krallığını yapan II. Eumenes, halkından bir kağıt icat etmelerini istedi. Kağıdı icat eden kişiye büyük ödüller vaat edilmişti. Bunun üzerine Krastek deri parçalarını kurutup üzerine yazı yazılmaya ve çizim yapılmaya hazır hale getirmiş ve krala sunmuştur.

İlk bulunma yeri Bergama olsa da M.Ö II. Yüzyıldan itibaren bütün dünyaya yayılan parşömen kağıdı, IV. Yüzyıla kadar papirüs ile birlikte yaygın bir şekilde kullanılmaya devam etmiştir. Parşömen kağıdı, yırtılamaması, yanmaması, çok dayanıklı olması ve hayvanların bulunduğu her yerde kolayca üretilebilmesi gibi özellikleri göz önünde bulundurularak kısa sürede çok hızlı bir şekilde dünyaya yayılabilmiştir. Günümüzde de farklı şekillerde bile olsa parşömen kağıdı hâlâ karşımıza çıkabilmektedir. Parşömen hangi uygarlığa aittir ve parşömen nerede icat edildi sorularına cevap olarak, parşömenin Mısır’ın Bergama kentinde icat edildiğini söylemek yeterli olacaktır.


Aşağıda okuyacağınız haberin kahramanı olan eğitimci Uğur Ural, Bergama’daki uğraşlarını bana anlatırken, hayvan derisinden yapılmış bir parşömene işlenmiş Atatürk resmini bana hediye etti.

Parşömen’in tarihçesini anlatmaya başlamadan önce, sizlere Uğur Ural’ın, çalışmakta olduğu okuldaki faaliyetlerini aktarayım.

Bergama’ya yaklaşık 20 kilometre mesafede bulunan Ayaskent İrfan Kırdar Ortaokulu, özellikle 2017’de uygulanan geri ve ileri dönüşüm ile sıfır atık temalı eğitimlerle dikkatleri üzerinde topladı.

Dönüşüme kazandırılabilecek her atığın değerlendirildiği okulda lastik, teneke ve konserve kutusu atıklarından geri dönüşüm bahçesi, sebze meyve atıklarından biyogaz, atık yağlardan sabun, geri dönüşüm serası ve kütüphanesi yapıldı.

“Geleceğe Sıfır Atık Bırak” isimli Erasmus+ Projesi kapsamında İspanya, İtalya ve Litvanya’dan gelen öğrenciler okuldaki geri dönüşüm çalışmalarına katıldı. Bergamalı öğrenciler de bu çalışma sayesinde yurt dışına çıkma fırsatı buldu.

Son olarak “Ayasköy” isminin patenti alınarak marka oluşturulan okulda, öğrenci ve öğretmenler lavanta yetiştiriciliği, kuru meyve ve zeytinyağı satışları gerçekleştirip okulun bütçesine katkıda bulunuyor.

Okul, aynı zamanda akademik başarısıyla da tercih ediliyor. Geçen yıl sınava giren 17 öğrenci, başta fen ve anadolu lisesi olmak üzere istedikleri okullara yerleştirildi.

Projeleri ve çeşitli üretim modelleriyle kent merkezi ve çevre ilçelerden de dikkati üzerine çeken okula, veliler de çocuklarının eğitim alması için kayıt dönemlerine yoğun ilgi gösteriyor.

İlginin artması nedeniyle duruma çözüm arayan okul yönetimi, sınıflardaki boş kontenjanlar için İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü koordinesinde kura yöntemiyle öğrenci alımı gerçekleştirdi.

“TEMEL PRENSİBİMİZ MUTLU ÇOCUK YETİŞTİRMEK”

Uğur Ural, okula duyulan ilgiden mutlu olduklarını söyledi.
Kura sürecinde farklı taleplerle karşılaştıklarını anlatan Ural, “Kimi velilerimiz okula konteyner sınıf yaptırmayı önerdi. Bazıları da buradan ev alıp çocuklarını okutmak istediğini bizimle paylaştı. Bu süreç bizi gülümsetti, gururlandırdı. Taleplerin üstesinden gelebilmek ve hakkaniyetli olması için bir kura sürecine girdik. Kurada da velilerimizi okula çağırdık. Velilerimizin çocukları da kuralarını çekerek, bir biçimde kendi kaderlerini çekmiş oldular. Böylece okula kayıt sürecini tamamladık.” diye konuştu.

Okul mevcudunun 106’dan 136’ya çıktığını, gelecek senenin öğrencileri için de ön başvuru almaya başladıklarını aktaran Ural, şöyle devam etti:

“Özellikle 5’inci sınıflara talep oluyor. Elbette önceliğimiz mahallemizde yaşayan ailelerin çocukları. Bu dönem 5’inci sınıf için dışarıdan gelecek öğrenciler için 5 kontenjan ayırabildik. Başvuru 20 olunca, kura çekerek öğrencilerimizi belirlemiş olduk. 6, 7 ve 8. sınıflar için de dışarıdan öğrenci aldık ancak onlar için kontenjanımız olduğu için kuraya gerek kalmadı. Eğitim sürecimizin temel prensibi mutlu çocuk yetiştirmek. Bu çocuklarımız eğitimin dışında üretim süreçlerinde de yer alıyor. Üretim süreçlerinin içerisinde kurutulmuş meyve, kendi markamızla ürettiğimiz zeytinyağı gibi hem marka değerini hem de üretimi nasıl yapacağını, hangi yollarla üretim sürecinin içerisinde olacağını öğreterek okulumuzdan gönderiyoruz. Mezun olan çocuklarımızı da bırakmayıp halen takip ediyoruz. Dediğim gibi temel prensibiz mutlu çocuk yetiştirmek.”

“KİRALIK EV KALMADI”

Ayaskent Mahallesi Muhtarı Barış Güngör da okula ilgi nedeniyle yoğunluk yaşadıklarını dile getirdi.

Okulun başarısıyla gurur duyduklarını anlatan Güngör, “Özellikle ikametgah konusunda talepler artmaya başladı. Yer bakıyorlar, kiralık ev arıyorlar. Burada kiralık evimiz, yerimiz kalmadı. Öğretmenlerimiz okulumuzu başarıdan başarıya götürüyorlar. Bunun bize kazandırdıkları da olmaya başladı. Belediyemiz halı saha, düğün salonu yaptı. Çevre köylerden de aşırı destek geliyor. Başarı artıkça bizler de çok mutlu oluyoruz.” dedi.

VELİLER DE MEMNU

Bergama’da yaşayan Ahu Geç, çocuğunu geçen sene kayıt yaptırmak istediklerini ancak kendilerine sıra gelmediğini belirtti.

Bu yıl çocuğunu kurayla okula kayıt yaptırdığını anlatan Geç, “Geçtiğimiz yıl oğlum özel bir okulda eğitim gördü. Burayı tercih etmemizin sebebi, akademik başarının yanı sıra sosyal etkinliklere önem verilmesi, değerler eğitiminin burada çocuklara iyi lanse edilmesi. O yüzden tercihimizi buradan yana kullandık.” diye konuştu.

Velilerden Özge Sevinç de çocuğunu özel okula gönderdiğini, okulu takip edip yapılan çalışmaları görünce kuraya katıldıklarını anlattı.

Öğrencilerden Esma Komşu ise, “İlkokul ve 5’inci sınıfta derslerim çok iyi değildi. Öğretmenlerim sayesinde disipline girdim ve derslerim daha iyi olmaya başladı. Ekimde İtalya’ya gideceğim. Önceden bunun hayalini bile kuramazdım. Bunu da öğretmenlerim ve okuluma borçluyum.” dedi.

Öğrencilerden Eslem Özerin de okulunu çok sevdiğini, gelecek sene yurt dışına gitmeyi planladığını kaydetti.


Bergama’da ortaokul öğrencileri, tarihî parşömeni kendi elleriyle üretip görsel sanatlar derslerinde kullanıyor. Milattan önce 2. yüzyılda Bergama Kralı II. Eumenes döneminde keşfedilen ve Bergama kültürünün simgelerinden biri haline gelen parşömen, bugün genç nesillerin elinde yeniden hayat buluyor.

Parşömen, papirüsün Mısır’dan Bergama’ya satışının yasaklanmasıyla ortaya çıkan bir ihtiyaç doğrultusunda, oğlak derisinin işlenmesiyle üretilmiş ve “Charta Pergamena” adıyla dünyaya tanıtılmıştır. 2005 yılında Bergama Kültür ve Sanat Vakfı’nın öncülüğünde yeniden üretilmeye başlanan Bergama parşömeni, 2021 yılında Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından coğrafi işaretle tescillenmiştir.

Bergama Ayaskent İrfan Kırdar Ortaokulu, 2017 yılında uyguladığı geri ve ileri dönüşüm ile sıfır atık temalı projelerle dikkat çekmiş bir okul olarak, bu yıl görsel sanatlar öğretmeni Uğur Ural’ın liderliğinde, parşömenin yaşatılması için bir projeye imza attı. Öğrenciler, oğlak derisinden orijinal yöntemlerle parşömen üretip derslerde tuval olarak kullanıyor; üstelik Gazi Mustafa Kemal Atatürk temalı eserler hazırlayarak sergilemek için çalışmalara başladı.

“HAFTADA 5-6 PARŞÖMEN ÜRETİYORUZ”

Projenin başındaki isim olan Uğur Ural, parşömenin Bergama’nın önemli kültürel değerlerinden biri olduğunu ve bu değerin yeni nesillere aktarılmasını amaçladıklarını belirtti. Ural, “Başlangıçta zorlansak da artık haftada 5-6 parşömen üretebiliyoruz. Ürettiğimiz bu parşömenleri derslerde malzeme olarak kullanıyoruz,” ifadelerini kullandı.

Ural, parşömen üretim sürecine ilişkin detayları da paylaştı. İlçedeki dericilerden temin ettikleri oğlak derilerini işleme aldıklarını belirterek, “Deriyi önce tuzdan arındırıyoruz, ardından kireçle fermente ediyoruz. 4-5 gün süren bu işlemin sonunda tüy dökülmesi gerçekleşiyor ve germe işlemi ile deri kağıt inceliğine getiriliyor. 3-4 günlük kuruma sürecinin ardından derslerde kullanıma hazır hale geliyor,” diye ekledi.

Öğrenciler, Atatürk’ün vefatının 86. yılı anısına hazırladıkları resimleri sergilemeyi planlıyor.

ÖĞRENCİLERİN HEYECANI

8. sınıf öğrencisi Zeliha Karakuran, parşömen üzerinde resim yapmanın zorlu, ancak etkileyici bir deneyim olduğunu belirterek, “Küçüklüğümden beri resim yapıyorum. Parşömen üzerinde çalışmak farklı ve çok güzel,” dedi.

8.sınıf öğrencilerinden Memduh Özkan ise parşömenle Uğur öğretmen sayesinde tanıştığını ve üzerinde resim yapmanın heyecan verici olduğunu söyledi. Kınık’tan Bergama’ya gelen Zeynep Gökçen Güzeller de parşömen üretmekten ve Atatürk’ün resmini yapmaktan duyduğu mutluluğu ifade etti.

PARŞÖMEN ANAYURDU BERGAMA’DA TEKRAR YAŞIYOR

İkinci yüzyıldan itibaren yazı materyali olarak kullanılan ve bütün dünyada hüküm süren parşömen, Çin’in devreye girmesi ve günümüz kağıdı olan selüloz kağıdı bulması ile yok olmaya başlıyor. Parşömen üretimi zahmetli, pahalı ve uzun vakitler alması nedeniyle de tarih sahnesinden tamamen siliniyor ta ki Macit Gönlügür’ün bu mirasa sahip çıkmasına kadar. Bergama Kültür ve Sanat Vakfı (BERKSAV) kurucularından Macit Gönlügür 2006 yılında anadolunun son kara tabak Ustası İsmail Araç’la anlaşarak Bergama Parşömen’i kuruyor ve parşömen tekrar anayurdu olan Bergama’da canlanıyor ve somut hale geliyor. Kara tabak kelimesi ise eski usullerle deriyi tabaklayan ve parşömeni yapan kişi demektir.

Parşömenin son temsilcileri Demirel çifti Parşömeni tamamen eski usullerle ürettiği için dünyanın tek orjinal Parşömen üreten dükkanı olma özelliğine de sahipler.

2014 ise Bergamalı olan o dönemde üniversite eğitimi gören Meltem Demirel’in yolu Macit Gönlügür ile kesişiyor ve 2018’e kadar Bergama Parşömen’de çalışıyor. 2018’de ise bir üniversite öğrencisiyken çalışmaya başladığı Bergama’nın köklü mirası Bergama Parşömen’i devralıyor. Meltem Demirel’in 2014’te başlayan parşömen serüvenini ise şu an devraldıkları dükkanda eşiyle birlikte sürdürüyor.

Parşömenin Serüveni 25 Metrekare Bir Dükkanda Devam Ediyor

Parşömenin serüvenin son durağı olan Bergama’daki 25 metrekarelik dükkanda parşömen geçen binlerce yıla adeta acı bir tebessüm ile hala yıkılmadım ayaktayım der gibi yaşam mücadelesi veriyor. Dünyada eski usullerle parşömen ürettiği için tek olan bu dükkan 25 metrekarede içinde kalmıyor ve bütün dünyaya hitap ediyor. 23 yüzyıllık parşömenin şu anki en yakın dostları olan ve bu köklü mirasın son sahibi Meltem Demirel ve Sinan Demirel çifti ise Bergama’da 2018 yılında kirayla devraldıkları bu küçük dükkanda koskocaman bir tarihi yaşatıyorlar.

Bergama’nın merkezine biraz uzak olan şehir içi yolunu takip ettikten sonra sağ tarafta büyük bir Bergama Parşömen yazsını görünce merak edenler için heyecanlanmamak elde değil tabi ki. Tarihte yazının gelişmesinde büyük rol oynamış, binlerce yıl bütün dünyada hüküm sürmüş bir mirasın hem anayurdunda olmak, hem de son temsilcileri ile buluşmak büyüleyici bir duygu. Biraz heyecan ve meraklı gözlerle parşömenin yeni durağı olan Bergama Parşömen’e girdim. İyi günler diye başlayan ve tanışma faslıyla devam eden samimi ve koyu muhabbetimizin ardından parşömenin son vârislerinden Meltem Demirel ile röportaja  başlamış bulunduk ve Meltem hanıma parşömen ile olan hikayesin sonrasında ise parşömenin akıbetinin ne olacağı sorularını yönelttik.

-Meltem Hanım Bergama’nın köklü mirası olan parşömen kağıdı ile serüveniniz nasıl başladı?

Ben doğma büyüme Bergamalıyım. Üniversite eğitimimi Karadeniz Teknik Üniversitesi turizm bölümünde tamamladım. Üniversite okuduğum yıllarda tatil döneminde evime yani Bergama’ya dönmüştüm. O dönemler iş arıyorum ve yolum Macit Gönlügür ile kesişti. O yıllarda parşömen yeni olduğu için oldukça ilgi görüyor her kesimden insanların ilgisini çekiyordu. Benim de ilgimi çekti parşömen çünkü el işçiliğine yetenekliydim, çizim ile de aram iyi ve sanata ilgi duyuyordum genel olarak. Eğitim gördüğüm bölümünde turizm olmasının etkisi yüksek oldu çünkü parşömene çok sayıda turist akın ediyordu. 2014 yılında çalışmaya başladığım parşömen dükkanını 2018 yılında eşimle beraber devraldık. Bir dönem çalışmaya hayal ettiğim parşömen artık benim hayatımın bir parçası oldu. Eşimle beraber her gün aynı heyecanla ve aynı istekle bu tarihi mirası yaşatmaya çalışıyoruz.

-Parşömen için “Hayatımın bir parçası oldu” dediniz. İlk başladığınızda parşömen ile bu kadar uzun bir yolculuk hayal ediyor muydunuz? diye sordum ve eskiyi yâd eden bir tebessümle anlatmaya başladı.

Açıkçası ilk başladığım zaman uzun süreli bir şey düşünmüyordum. Bu kadar uzun soluklu olacağını hayatımı etkileyeceğini tahmin etmemiştim. 2018’de eşim Sinan ile evleniyoruz ve oda işini bırakarak beraber parşömen dükkanın başına geçiyoruz ve artık bu küçük dükkan bizim 2. Evimiz oluyor. Eşimle beraber her sabah aynı heyecan ve istekle dükkanın kapılarını açıyoruz, akşam olunca da aynı heyecan ve istekle evimize dönüyoruz ama parşömenle ilişkimiz bitmiyor. Evde çalışma odalarımızda devamlı parşömen ile ilgili araştırma yapıyoruz. Masamızın üstünde her zaman parşömen var ve biz bu şekilde çok mutluyuz.

-Meltem Hanım parşömenin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz, Bergama’nın Köklü Mirası parşömenin akıbeti ne olacak?

Biz parşömeni yaşatmak için elimizden geldiğince kendi çabalarımızla mücadele ediyoruz. Her akşam araştırıyoruz gelen misafirlere, turistlere bilgi vermek için. Maddi bir para elimize geçer geçmez parşömen için ne yapabiliriz, daha çok insanın ilgisini nasıl çekebiliriz, daha çok nasıl tanıtabiliriz diye düşünüyoruz. Mesela dekoratif olarak parşömende kullandığımız çivileri at nalının mıh çivisinden kullanıyoruz. Nasıl daha çok dikkat çekerde adını duyurabiliriz yaşatırız tek kaygımız. Dükkanımıza gelen insanları hiçbir zaman eli boş göndermiyoruz bir şey satın almasa bile parşömen hediye ediyoruz bu eşsiz tarihle bağ kurması için vesile oluyoruz. Çocuklarımıza bu kültürü tanıtmak Bergama Kozakta ki bütün okulları dolaştık çuval çuval parşömen götürdük çocuklara üzerine resim çizsin, kültürlerini tanısın öğrensin diye.Okulların yıl sonunda diplomalarını parşömenden yapıyoruz, hediyelik eşyalar, özel günler için parşömene resimler yapıyoruz. İncil’de geçen 7 kiliseden biri olan Kızıl Avlu’ya turizm için gelen turistlere hitap edecek 7 Kiliseye Mektupları parşömene yazıp tanıtıyoruz. Her kültüre her kesime hitap ediyoruz Bergama’nın eşsiz kültürü parşömeni yaşatabilmek için. Oğlumuz var 1.5 yaşında ona da ufaktan öğretmeye başlıyacağız. Bergama’nın eşsiz mirası parşomen yüzyıllarca daha serüvenine devam edecektir.

 -Meltem Hanım parşömen eğitiminiz nasıl oldu, süreç nedir anlatır mısınız?

4-5 yıl gibi bir süreçte gerçekleşiyor eğitim. Ben hala öğrenciyim pat diye hemen ben ustayım diyemiyorsunuz! Çünkü zor bir iş emek isteyen, zaman alan, sabır gerektiren. Başlayan çoğu insan uzun süre devam edemiyor, dayanamayıp bırakıyorlar çünkü derinin kılını ayıklamak, etini sıyırmak, kirece yatırmak kolay iş değil. Ben ilk bu sürece geldiğimde ustam son kara tabak Ustası İsmail Araç bana nasıl olması gerektiğini anlatıp gösterdikten sonra yapmam için eldivenleri verdi. İlk eldivenleri giydim ve yapmaya başladım. Eldivenlerle yaparken çok eğlenceli geldi ve merakım daha da çok arttı. Tuhaf gelebilir ama merakım daha da artmasıyla deriye ellerimle temas etmek istedim ve eldivenlerimi çıkarak çalışmaya devam ettim. 4 yıldan beri parşömen yapıyorum ve hala çırağım ustamızdan ders alıyoruz. Ustamız İsmail amca ne zaman tamam siz oldunuz derse ve bizde kendimizi hazır hissedersek öğrenimimizi tamamlayacağız. Öğrenimimizi tamamladığımızda ise Ahilik töreni ve Peştemal atma töreni ile artık usta olacağız. Usta olunca biz öğrenci yetiştirmeye başlayacağız ve bu durumdan çok heyecanlıyız.

…VE PARŞÖMENİN TARİHİ

Bergama, antik dönemde Pergamon olarak bilinen, bugün Türkiye’nin İzmir iline bağlı bir ilçedir. Pergamon, Helenistik dönemde önemli bir Yunan şehri olarak bilinir, ancak aynı zamanda çeşitli kültürel etkilerin de kesişim noktasında yer almıştır. Bu nedenle, Bergama’nın hem Yunan hem de diğer kültürel unsurlarla ilişkilendirilmesi doğaldır.

PERGAMON’UN TARİHİ

Helenistik Dönem: Pergamon, MÖ 4. yüzyılın sonlarına doğru Büyük İskender’in generallerinden biri olan Lysimachos’un kontrolüne geçti. Lysimachos’un ölümünden sonra şehir, MÖ 3. yüzyılda Attalos Hanedanı tarafından yönetilmeye başladı ve Pergamon Krallığı’nın başkenti oldu. Bu dönemde şehir, önemli bir kültür, sanat ve bilim merkezi haline geldi. Büyük bir kütüphane inşa edildi, ki bu kütüphane, İskenderiye Kütüphanesi’yle rekabet eder durumdaydı.

Parşömen İcadı: Pergamon, parşömen üretimi ile ünlüdür. Geleneksel papirüsün yerini alan bu yazı malzemesi, hayvan derisinden üretiliyordu. Parşömenin icadının, Mısır’ın İskenderiye Kütüphanesi’ne papirus ihracını yasaklamasıyla bağlantılı olduğu ve bunun üzerine Pergamon’da alternatif bir yazı malzemesi olarak parşömenin geliştirildiği anlatılır.

BERGAMA’NIN MISIR İLE İLİŞKİSİ

Mısır Kültürel Etkileri: Bergama’nın bir Mısır şehri olduğuna dair iddia, büyük olasılıkla şehrin Mısır ile olan kültürel etkileşimlerinden kaynaklanmaktadır. Pergamon Krallığı, Helenistik dünyada önemli bir güçtü ve bu dönemdeki şehirler arasında kültürel alışverişler oldukça yaygındı. Pergamon’da Mısır tanrılarına adanmış tapınaklar bulunmuş, Mısır dini ve kültürü de buraya nüfuz etmiştir. Bununla birlikte, Pergamon hiçbir zaman bir Mısır şehri olmadı, ancak Mısır kültürünün etkisi altında kalmıştır.

Muhteşem bir hikayeye sahip olan ve dinleyenleri, okuyanları etkisi altına bırakan parşömenin hikayesi, insanları tarihte uzun ve eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor ve o yolculukta önemli bir ders de veriyor. Antik bir söylenceye göre bilime sanata yazıya çok önem verildiği bir dönemde, en zor anda keşfediliyor parşömen. Mısır Kralının Pergamon Krallığına papirüsü yasaklaması ile doğuyor parşömenin icadı. MÖ 2. yüzyıllarda Neleus adında ünlü bir koleksiyoncu kendi koleksiyonunu açık arttırma ile satışa çıkarıyor. Bu açık arttırmaya Pergamon Krallığının Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates ve Mısır krallığının İskenderiye Kütüphane müdürü de katılıyor. Pergamon Krallığı ise 2. Eumenes ile en görkemli dönemini yaşıyor ve oldukça varlıklı bir krallık. Pergamon kralı 2. Eumenes ise sanata bilime, yazıta, sanata çok önem veren bir kral. O dönemlerde de Pergamon kütüphanesi ile İskenderiye kütüphanesi arasında bilgi ve sanat için kıyasıya mücadele veriliyor. İki büyük kütüphaneye sahip olan krallıkların katıldığı açık arttırma da Pergamon krallığının Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates’ten şaşırtıcı ve beklenmedik bir teklif sunuyor. Akropol Kütüphane müdürü Sardesli Krates koleksiyon sahibi Nelaus’a sunuduğu teklifte ne kadar yazıt eser varsa ağırlığınca altın teklif ediyor. Akropol Kütüphanesinin bu teklifinden sonra İskenderiye kütüphane müdürü ise bu teklifin üstüne çıkamıyor ve oradan hiçbir şey almadan eli boş ayrılıyor. Pergamon Krallığı ise bütün eserlere materyallere sahip oluyor. İskenderiye Kütüphane müdürü Mısıra dönünce yaşadıklarını anlatıyor ve o dönemde büyük yankı yaratıyor. Mısır krallı ise bu olayı kabullenemiyor ve Pergamon krallığının bilimde sanatta gerilemesi için papirüs ihracatını yasaklıyor. Mısırın bu ambargosundan sonra Pergamon Krallığı bir dönem kağıtsız kalıyor. Yazı materyali için çözüm arayan Pergamon kralı 2. Eumenes ise yanına hemen o dönemin sanatçıları ve aynı zamanda bilim insanları olan Sardesli Krates ve Eradikosu çağırttırıyor. Kral 2. Eumenes huzuruna gelen iki sanatçıdan üzerine yazı yazılabilecek bir materyal bulmalarını istiyor. Kısa bir süre sonra iki sanatçı krala keçi ve oğlak derisinden gerilip kurutularak hazırlanmış yazı mataryali parşömeni getiriyorlar. Yazı yazmaya elverişli bu materyale Bergama ağıdı “Pergamie Charte” adını veriyorlar. Bu şekilde bilgilerin korunmasına ve kitap sayısının artırılmasına önem veren Pergamon’un İskenderiye Kütüphanesi ile olan bilgi ve en çok kitaba sahip olma mücadelesi parşömen kağıdının doğuşuna vesile oluyor. Kağıtçılık tarihi için bir dönemeç noktası olan ve yazı tarihinde yeni bir dönemin kapılarını açan parşömen kültürel gelişiminde başlıca adımlarından oluşmuştur. Parşömenin parçalarının birbirine bağlanması ile Roma kodeksi oluşmuş ve bu şekilde sayfalardan oluşan kitabın doğuşuna sebep olmuştur.

PARŞÖMENİN YAPIM SERÜVENİ

Parşömenin yapımında deriyi kağıt haline getirilen süreçte 6 malzeme kullanılıyor bunlar kavele sehpası, kavelete bıçağı, kireç, germe tahtası, deri sıyırma kılıcı ve zımparadır. Uzun işçilik ve emek isteyen parşömenin yapımında hayvan derisi kullanılmaktadır. Hayvanlardan alınan deri öncelikle temizleme işlemine tâbi tutulmaktadır. Bu işlem sırasında deri öncelikle kirece yatırılır ve ardından yağ, kıl ve fazlalık etlerinden arındırılır. Temizlenen deri yazıma uygun hale getirilebilmesi için gerilerek kurumaya bırakılır. Kuruyan ve gerilen deri son olarak zımparalanarak yazıma uygun hale getirilir. İlk başta sarı olan deri köklerinden iyice sıyırıldığı zaman beyaz kağıt rengini almaktadır. Zor ve yorucu bir iş olan parşömen kağıdının yapım süresi ise 20-25 gün civarındadır.

KİL TABLETLER

Eski Mezopotamya uygarlıklarında yazı malzemesi olarak kil tabletler (levhalar) kullanılmıştır. Çiviyazısı olarak adlandırılan yazı, üçgen kesitli tahta veya metal bir çubuk yardımıyla yüzeyi düzleştirilmiş ince bir yaş kil levha üzerine bastırılarak yazılır ve ardından tablet güneşte kurutulur veya pişirilirdi. Çok sayıda kil tabletten oluşan kitap niteliğinde tablet dizileri de oluşturulmuştur. Kullanılan yazı malzemesi pişmiş toprak olduğundan binlerce yıl bozulmadan kalmış ve eski Mezopotamya uygarlıklarına ilişkin çok sayıda tablet günümüze kadar ulaşmıştır.

PAPİRÜS

Eski Mısır uygarlıklarında yazı malzemesi üretmek için Nil Nehri kenarında yetişen bir kamış türü olan papirüs (Cyperus papyrus) bitkisi kullanılmıştır. Bu bitkinin gövdesinin dış kabuğu soyulduktan sonra iç kısımdan kesilen ince şeritler düzgün bir yüzey üzerine yan yana ve bitişik bir biçimde dizildikten sonra bunun üzerine dik yönde ikinci bir sıra eklenir. Daha sonra üzerine basınç uygulanır ve bitkinin yapışkan özsuyu iki katmanı birbirine yapıştırır. Elde edilen papirüs yüzey pürüzler gidermek için tokmakla dövülür, gerektiğinde birkaç kez zamk çözeltisine batırılarak tutkallanır ve sürtme ile cilalandıktan sonra yazı malzemesi olarak kullanılır. Papirüs yüzeyler istenilen ende ve boyda üretilebildiği gibi yan yana yapıştırılarak elde edilen uzun papirüs şeritleri üzerine yazılan kitaplar rulo haline getirilerek saklanırdı. Ünlü İskenderiye Kütüphanesi papirüs üzerine yazılmış kitap rulolarından oluşmuştu.

Papirüsler organik kökenli olduğundan zaman içinde çürüyerek bozulmuş ve erken Mısır dönemine ilişkin örneklerin büyük bir çoğunluğu günümüze ulaşamamıştır.

KÂĞIDIN BULUNUŞU VE YAYILIŞI

Kâğıdın esas bileşeni bütün bitkilerin temel yapıtaşı olan selülozdur. Kâğıt, selüloz esaslı bitkisel liflerin dövülmesi sonucunda elde edilen “kâğıt hamuru”nun bir süzgeç üzerinde keçeleşmesi ve sonra da bu yaş tabakanın kurutulmasıyla elde edilen düzgün bir levhadır. Buna göre ilke olarak her türlü bitkisel liften kâğıt elde edilebilir. Selülozik bitkisel liflerden yola çıkılarak ilk kâğıdın 105 yılında Çin’de Leiyang kentinde Ts’ai Lun tarafından elde edildiği kabul edilmektedir. Ts’ai Lun ağaç kabuklarını uzun süre kaynatıp bir havan içinde döverek elde ettiği hamuru kumaştan bir süzgeç üzerine yayıp suyu süzüldükten sonra elde ettiği tabakayı güneşte kurutarak ilk kâğıdı elde etmiştir.

UZAKDOĞUDA GELENEKSEL KÂĞIT ÜRETİMİ

Kâğıt dutunun yıllık sürgünleri sonbaharda kesilip demetlenir ve işlenecekleri yere taşınır. Bitkilerin kabuklarının yumuşaması için dallar su ile kaynatılır veya birkaç gün suda bekletilir. Bunun ardından kabuklar keskin bir bıçakla soyularak güneşte kurutulur ve demetlenerek kullanılacakları güne kadar saklanır. Kabuklar işleneceği zaman akarsuda yumuşatılır ve işe yaramayan dış kabuklar soyularak atılır. Daha sonra kâğıt üretimine yarayan lifsel yapılı iç kabuklar şerit biçiminde soyulur, kül suyu (kalevi) ile ıslatılır ve çubuklara asılarak kurutulur.

Kuruyan iç kabuklar akarsuda yeniden yıkanır ve kül suyu ile kaynatılarak lifsel hücrelerin birbirinden ayrılması sağlanır. Kaynatılan ve yarı hamur durumuna gelen kabuklar, içi kumaş kaplı sepetlere konularak akarsuda yıkanır ve bu sırada kabuk parçaları ve sert lifler gibi safsızlıklar elle ayıklanır. Daha sonra taş veya kalın meşe masalar üzerinde ağır sopalarla veya tokmaklarla dövülerek hamur haline getirilir.

Hazırlanan kâğıt hamuru bir tekne içinde sulandırılır. İç tutkallayıcı olarak bitki köklerinden elde edilen ve “neri” adı verilen madde katılıp iyice karıştırılır. İnce bambu tellerinden yapılmış sığ bir elek kâğıt hamuruna daldırılıp kaldırılır, su süzülür ve elek üzerinde kâğıt tabakası oluşur. Oluşan kâğıt tabakaları süzgeçten alınarak bir tahta üzerine yığılır. Ertesi günü üzerine ikinci bir tahta konulup preslenerek fazla suyu giderilir. Yaş kâğıt tabakaları eğimli bir kurutma tahtası üzerine fırça ile yapıştırılarak güneşte kurutulur. Kuruyan kâğıtların kenarları kesilerek düzeltilir ve yüzeyleri perdahlanır. Kuruyan ve yüzeyi perdahlanan kâğıtlar satış için paketlenir.

İSLAM DÜNYASINDA KÂĞIT ÜRETİMİ

Talas Savaşı’nda esir alınan Çinli kâğıt ustalarının eliyle 751’de Semerkand’da kâğıt üretimine başlandı. Kâğıt buradan batıya doğru yoluna devam etmekle birlikte Semerkand yüzlerce yıl önemli bir kâğıt üretim merkezi olma özelliğini sürdürdü. Kâğıt üretimi İslam dünyasında yaygınlaştı ve buradan Avrupa’ya doğru yayılmayı sürdürdü. Semerkand’ın ardından 10. yüzyılda Ortadoğuda ve Mısır’da bol miktarda kâğıt üretilmeye başlandı ve kâğıt gündelik yaşamın bir parçası haline geldi. İranlı gezgin Nâsır-ı Hüsrev 1035’de Kahire’yi ziyaret ettiğinde kâğıdın alışverişte paketleme için kullanıldığını ve daha sonra bunların geri dönüşüme sokulduğunu görmüştür.

Ortadoğuda kâğıt üretimine önemli yenilikler getirildi. Bunlar: (1) Batıda Çin’deki kâğıt dutu gibi bitkilerin bulunmaması nedeniyle hammadde olarak önce keten, kenevir ile pamuk artıklarının ve ardından keten ve pamuktan yapılmış eski paçavraların kullanılmaya başlanması, (2) keten, kenevir ve pamuk liflerinin veya bunlardan yapılmış paçavraların önce ıslak olarak mayalanmaya bırakılıp ardından kül suyu veya kireç suyu gibi bir alkali ile kaynatılarak beyazlatılmasının ve yumuşayarak liflerinin ayrışmasının sağlanması, (3) hamur hazırlamada yağ çıkarmak için eskiden beri bilinen dikey taşlı değirmenlerin kullanılmaya başlaması ve (4) yazı yazmak için daha iyi bir yüzey sağlamak üzere nişasta ile yüzey tutkallamasının ve ardından aharlama işleminin yapılmasıdır.

Türkçedeki kâğıt sözcüğünün kaynağı konusunda çeşitli görüşler vardır. Bunlardan birine göre Orta Asya’daki çeşitli Türk dillerinde ağaç kabuğu anlamına gelen kagat, kagas, kagaz, kağaz gibi sözcüklerden kaynaklanmıştır. Başka bir görüşe göre Uygurlar ipek liflerini tokmaklayarak elde ettikleri safihaya kakmak fiilinden türeyen ve vurmak veya tokmaklamak anlamına gelen kakat adını vermişlerdir. Bu sözcük zaman içinde değişerek kagat ve kâğıt biçimine gelmiştir.

AVRUPADA KÂĞIT ÜRETİMİ

Kâğıt yapımı bir yandan Avrupa’da yayılırken öte yandan da üretim yöntemleri ile kâğıthanelerin yapısı kalıplaşmış ve üretim 14-19. yüzyıllar arasındaki dönemde hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramadan sürmüştür. Kâğıt üretimi temel olarak üç aşamadan oluşur.

Birinci aşaması pamuklu paçavraların bir dibek içinde ve su akımı altında bir tokmakla uzun süre dövülerek kâğıt hamurunun hazırlanmasıdır. Başlangıçta dövme işlemi taş dibekler içinde tahta tokmaklarla ve elle yapılırken zamanla tokmakların çalıştırılması için değişik yöntemler geliştirilmiştir.

Bunun için hem Doğuda ve hem de Avrupa’da yaygın olarak kullanılan esas yöntem su çarklarıdır. Burada dikey bir su çarkı tarafından çevrilen ve üzerinde tırnaklar (kamlar) bulunan uzun bir mil vardır. Birer eksene bağlı olan tokmaklar mil üzerindeki tırnaklar (kamlar) tarafından kaldırılırlar ve kol tırnaktan kurtulunca tokmak düşer. İkinci aşama kâğıt tabakasının elde edilmesidir. Bunun için dibeklerden alınarak sulandırılan kâğıt hamuru hafifçe ısıtılır. Bundan sonra birbiriyle uyum içinde çalışan üç kişilik ekip tarafından kâğıt tabakaları elde edilir. Tekneci elindeki eleği tekneye daldırarak uygun miktarda hamuru eleğe aldıktan sonra ileri geri ve sağa sola sallayarak kâğıt hamurunun düzgün bir biçimde yayılmasını sağlar. Bu sırada hamuru içindeki su süzülürken selüloz lifleri de keçeleşerek kâğıt tabakasını oluşturur. Tekneci eleği çalışma arkadaşına aktarır ve kendisi başka bir elekle işlemi tekrarlarken çalışma arkadaşı elekte oluşan kâğıt tabakasını bundan biraz daha büyük bir keçe üzerine bastırarak aktarır, eleği yıkar ve tekneciye geri verir. Böylece aralarında keçeler olmak üzere biriken “kâğıt mengenesi” adı verilen preste sıkılır. Üçüncü kişi olan presçi ve ayırıcı, preslenen kâğıtları keçelerden ayırır ve bunlar yeniden preslenir. Ardından kâğıtlar birbirinden ayrılarak kâğıthanenin üst katındaki iplere asılarak kurutulur. Üçüncü aşama ise yüzey tutkallamasıdır. Kâğıt ilk elde edildiği haliyle çok emicidir ve düzgün bir yüzeye sahip değildir. Bu nedenle üzerine mürekkep ile yazı yazıldığında mürekkep dağılır. Bunu önlemek için kurutulan kâğıt tabakalarının yüzeylerine dış tutkallama yapılır.

Avrupa’da üretilen kâğıdın çok büyük bir bölümü baskı için kullanıldığından yüzeyin emiciliği fazla bir önem taşımamakla birlikte, yazma kitapların yaygın olduğu Doğuda kâğıdın yüzeyinin emici olmaması hem kamış kalemin kolayca hareket ederek kayması hem de yanlış yazılan harf veya sözcüklerin silinerek düzeltilmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu amaçla kâğıt yüzeyine uygulanan işleme “aharlama” ve ardından yapılan parlatmaya da “mühreleme” adı verilir.

KÂĞIT MAKİNESİNİN DOĞUŞU

Matbaanın gelişimi kâğıt talebini hızla artırmış, artık geleneksel yöntemlerle elde edilen kâğıt miktarı talebi karşılayamaz duruma gelmiş ve bu durum kâğıt üretiminin makineleşmesine yol açmıştır. Fransa’da Léger Didot’nun kâğıthanesinde çalışan Nicolas Louis Robert, istenilen uzunlukta kâğıt yapabilen sonsuz süzgeçli bir makine yaparak 1798’de patentini aldı. Makinenin süzgeç uzunluğu 260 cm ve eni de 61 cm idi. Patentini gerçekleştirme olanağı olmayan Robert bunu 1800’de patronu Léger Didot’ya sattı ve o da İngiltere’ye giderek kayınbiraderi John Gamble aracılığı ile makinenin yapımını Londralı Henry ve Sealy Fourdrinier kardeşlerin fabrikasına havale etti. Makine burada usta Bryan Donkin tarafından geliştirildi ve eni 80 cm’ye çıkartıldı. Fourdrinier, firması adına inşa ettiği ilk makineyi 1804’de ve ikincisini de 1807’de kurarak çalıştırdı. 1850’ye gelindiğinde İngiltere’de 322, İskoçya’da 58, İrlanda’da 33, Fransa’da 210 ve Almanya’da 140, Avusturya’da 49 ve Rusya’da 24 tane kâğıt makinesi çalışıyordu. Kâğıt makinelerinin enleri giderek genişlediği gibi boyları da giderek uzamış, 1833’de buharla ısıtılan sıcak kurutma silindirleri ve kâğıdın kalınlığını homojen bir hale getirip kırışıklıkları gidermek için kalenderleme silindirleri eklenmiştir.

MEKANİK ODUN HAMURU VE SELÜLOZ ELDESİ

Artan kâğıt tüketimi karşısında başlıca hammadde olan paçavranın sağlanması konusunda önemli sıkıntılar ortaya çıktı ve bu durum yeni arayışlara yol açtı. Bu arayışlar sonucunda iki yol ortaya çıktı. Bunlardan birincisi odunun doğrudan doğruya öğütülüp elde edilen liflerden kâğıt hamuru elde edilmesi ve ikincisi de odunda ve bitkilerde bulunan selüloz dışındaki maddelerin kimyasal yoldan çözülüp alınarak selülozun elde edilmesidir.

Alman Friedrich Gottlob Keller 1845’de doğrudan odundan elde edilen mekanik odun hamurundan kâğıt üretimine ilişkin patentini aldı. Kısa bir süre sonra 1852’de Heinrich Voelter’in fabrikasında mekanik odun hamurunun üretimine başlandı.

Kimyasal yoldan selüloz elde edilmesine ilişkin çalışmalar da ilerledi. Fransız Charles Mellier 1852’de samanı, kapalı ve döner bir kazan içinde yüksek sıcaklıkta ve yüksek buhar basıncında sodyum hidroksit ile pişirerek samanın içinde bulunan selüloz dışındaki maddeleri çözüp alarak “saman selülozu”nu elde etti.