''Bir insanın akıllı olmasına bir şey dediğimiz yok. Yeter ki aklını başkalarına kabul ettirmeye çalışmasın.'' (Platon)

Halkın gönüllü olarak yapmayacağı şeyleri yapmaya zorlamak , toplumsal uyumu yasa zorluğuyla sağlamaktan başka bir şey değildir. Aklını başkalarına kabul ettirmekle uğraşan aristokrat sınıfına hayranlık duyan birtakım kesim toplum yaşamının oluşumunu , koşullarını, işleyişini ve değişimini göz ardı etmiş ve tarafsız bir şekilde sosyal bütünlüğü korumayı becerememiştir. İşte o zaman da bireysel istenci ile toplumun kabulü arasındaki dengenin tamamen bozulduğunu söylemek mümkün oluyor.

''Kurumların, anayasaların ve yasaların, ahlak gereksinimler ve insanoğlunun amaçlarıyla uyum içinde olmaktan çıkıp anlamlarını yitirdikten sonra yaşamakta devam edeceklerini; içinde anlama ve duymanın artık yer almadığı biçimlerin bir ulusu bağlayacak gücü koruyabileceğini düşleyenler nasıl da körler!'' ( Hegel, Alman Anayasası)

Sevgili okurum , böyle kurumların değişmesi veyahut yerlerini ulusal dileklerin kuruluşlarına bırakmaları gerekir. Düşüncelerin ve kurumların , bir bütün oluşturan kültürün parçaları olarak anlaşılması gerektiği ve tarihlerinin , bugünkü değerlerini ve bir dünya kültürünün gelişmesinde gelecekte oynayacakları rolü anlatacak bir veri olduğu inancı , Alman filozofu Hegel'in toplum bilimlerin bütün dallarındaki düşüncelerine kılavuzluk etmiştir. Bütün büyük hareketler halkın hareketleridir. Dolayısıyla halk , bugünkü değerlerini küstahça değersizleştiren ve dünya kültürünün gelişmesine katkı sağlayacak faktörleri bilmeyenlere olabildiğince ses çıkarmalıdır. O halde halkın sesini duymamazlıktan gelen ve halkın sesini susturmaya yönelik politik gelişmelerde bulunacaklar utansın. Çünkü artık Antik Yunan’da değil , Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşıyoruz!

George Sabine: Yakınçağ Siyasal Düşünceler Tarihi , ABD 1930.