İnsan ve kent yaşamı, tarih boyunca birbirine sıkı sıkıya bağlı iki olgu olarak karşımıza çıkmıştır.
İnsanların topluluklar halinde yaşama ihtiyacı, tarımın gelişmesi ve ticaretin artmasıyla birleşerek, kentleşme süreçlerini hızlandırmış ve şehirler insanlık tarihinin önemli merkezleri haline gelmiştir.
Antik Yunan ve Roma’da şehirler, sadece ticaretin değil, aynı zamanda kültürel, sanatsal, estetik, bilimsel ve politik gelişimlerin de merkezi olmuştur.
Orta Çağ'da feodal sistem içinde şehirler yeniden önem kazanmaya başlarken, Sanayi Devrimi ile modern anlamda kentleşmenin temelleri atılmıştır. 19. yüzyılda sanayileşme, büyük şehirlerde iş imkânları sağladıkça kırsal nüfus şehirlere göç etmeye başlamış, bu da kentlerin hızla büyümesine yol açmıştır.
Kentleşmenin tarihsel gelişimi, kentlerin insan hayatı üzerindeki etkileri, modern kent yaşamının getirdiği zorluklar ve fırsatlar ile gelecekte kentleşme ve sürdürülebilirlik üzerine genel bir değerlendirme yaptığımızda;
Son yıllarda yaşadığımız deprem ve sel felaketlerinin yarattığı yıkım ve travmalar nedeniyle; birçok önlemin alınması ve yaşamın her alanında doğru, gerekli ve sürdürülebilir düzenlemelerin yapılmasının artık bir zorunluluk olduğu bilinmektedir.
Kahramanmaraş merkezli son depremin hepimizi düşündürmesi ve kent bilimi ışığında yol alınması alenen ortadayken, bütün kentlerde kaçak yapıların hızla sürdürülmesi, gerekli önlemlerin istenilen düzeyde alınmaması nedeniyle, gelecekte nasıl bir felaketle karşılaşacağımızı de göstermektedir.
Rant ve kent bilimi dışındaki uygulamaların fiziki altyapıda yarattığı tahribat, günümüzde yaşanan savaşlardan daha tehlikeli bir durumun sinyallerini vermektedir.
Kentler, insan hayatını köklü bir şekilde etkileyen yapılar olarak karşımıza çıkar. İnsanların sosyal, ekonomik ve kültürel hayatlarını şekillendiren kentler, birçok fırsat ve zorluk sunar.
Şehirler; ticaret, eğitim ve sanayi gibi faaliyetlerin merkezi olarak ekonomik kalkınmayı destekler. Aynı zamanda kentler, bireylerin kültürel etkinliklere katılmasını sağlar, farklı sosyal gruplar arasında etkileşim yaratır ve toplumsal çeşitliliği teşvik eder.
Bununla birlikte, kent yaşamı birçok sorunu da beraberinde getirir. Özellikle hızlı kentleşme, nüfus yoğunluğunun artmasına ve şehir altyapısının yetersiz kalmasına neden olabilir. Trafik, hava kirliliği, gürültü ve çevresel bozulmalar gibi sorunlar, büyük şehirlerde yaşayan insanların karşılaştığı başlıca zorluklardandır. Ayrıca, şehirlerdeki ekonomik eşitsizlikler, gelir düzeyleri arasındaki farkların daha da belirgin hale gelmesine yol açabilir.
Bugünün kentleri, teknolojin ve küreselleşmenin etkisiyle hızla değişmektedir. Akıllı şehir teknolojileri, şehir altyapılarını optimize etmek, enerji tüketimini azaltmak ve yaşam kalitesini artırmak için kullanılırken, kentsel alanlarda sürdürülebilirlik giderek daha önemli bir konu haline gelmiştir. Ancak, bu gelişmelere rağmen, kentleşme ile ilgili zorluklar devam etmektedir.
Büyük şehirler, karbon salınımı, su kaynaklarının tükenmesi ve doğal yaşamın bozulması gibi çevresel sorunlarla karşı karşıyadır. Şehirlerin genişlemesi, doğanın yerini beton yapıların almasına yol açmakta ve bu da ekosistemler üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Kentleşme sürecinde birçok insanın yaşam standartları iyileşirken, düşük gelirli bireyler genellikle kentsel hizmetlerden ve fırsatlardan yeterince faydalanamamaktadır. Genellikle yoksul mahalleler kaderlerine terk edilmektedir.
Kentlerde artan nüfusla birlikte, konut talebi de hızla artmaktadır. Ancak, konut üretimindeki düzensizlik, yetersizlik ve emlak fiyatlarının artması, özellikle düşük gelirli bireylerin uygun fiyatta barınma imkânlarına erişimini de zorlaştırmaktadır.
Trafik sıkışıklığı, büyük şehirlerin en önemli sorunlarından biridir. Modern kentler, toplu taşıma altyapılarını geliştirme konusunda çalışsa da, bireysel araç kullanımı halen ciddi bir problem yaratmaktadır. Bu da zaman kaybına, stres seviyelerinin yükselmesine ve çevresel kirliliğin artmasına neden olur. Toplu taşıma konusunda yerel ve merkezi idare siyasi saiklerin dışında olmalı, birlikte planlama yapmalı ve uygulamalıdır.
Akıllı şehir kavramı, teknolojinin kent yaşamına konfor getirmesini ve enerji, su, ulaşım gibi kaynakların daha verimli kullanılmasını hedeflemektedir. Bu bağlamda, akıllı şehir teknolojileri sayesinde, çevresel etkiler insan yaşamına uygun bir şekilde yaşam kalitesini artırılabilir.
Kent planlaması yapılırken, insan ve doğa eksenli olması, adaletli bir toplumun altyapısını oluşturması açısından önemlidir. Hizmetler adil dağıtılmalı, bireyler yaratılan kentsel fırsatlardan adil bir şekilde yararlandırılmalıdır. Hizmetlere erişim ve sosyal donatılardan eşit faydalanma önemli bir kent bilimi ilkesidir.
Fırsatlar açısından bakıldığında, modern kentler büyük bir inovasyon ve yaratıcılık merkezi olarak ta öne çıkmaktadır. Çeşitli sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetler, kent sakinlerine geniş bir yelpazede fırsatlar sunar. Teknolojik gelişmeler sayesinde kent yönetimleri, daha sürdürülebilir, erişilebilir ve yaşanabilir şehirler yaratmak için çalışmalıdır.
Günümüzde ve gelecekte kentleşmenin en önemli gündem maddesi, sürdürülebilirlik olacaktır. Hızla büyüyen şehirler, çevresel sorunlarla başa çıkmak ve daha yaşanabilir bir ortam sunmak için akıllı çözümler geliştirmeye başladılar. Günümüzde İngiltere ve bazı gelişmiş ülkeler, kentleşmeyi her şeyin üzerinde değerlendirerek, insan ve doğa buluşmasını sağlayacak, konforu yüksek akıllı yaşam alanlarını inşa etmeye başladılar.
Türkiye’de ise, imar uygulamalarındaki rant kaygısı, yetersizlik ve çarpıklık devam etmekte, çoğunlukla belediyeler bu konuda yetersiz, ilgisiz, kent biliminden uzak uygulamalarla geleceği de tehlikeye atmaktadırlar.
Çevresel değerler kaygısı oluşmadan, insan ve doğa sevgisi öne alınmadan, kent planları ve uygulamaları geleceği kurgulayan ve konforu yüksek yaşam alanlarına dönüştürülmeden akıllı kentler yaratmak olası değildir.
Kimse kimseyi kandırmasın ve geçici önlemlerin arkasına sığınarak zaman kaybına neden olmasın!
Göreceli uygulamaların peşinden koşmadan, çıkar ve rant ilişkilerine bulaşmadan, kent bilimi ışığında planlamalar yapıldığında ve harfiyen uygulandığında; kentlerin çok daha adaletli, huzurlu, paylaşıma açık, tüm canlılara sürdürülebilir bir konfor alanı yaratacağı bir gerçektir.
Bu gerçeği sosyal yaşama uyarlamak için; Planlama ve uygulama yetkisinde olanların dürüst ve güvenilir kent bilimi ışığında yol almaları gerekmektedir.
Görevi kötüye kullananlar, kent katliamı sorumluluğu bağlamında yaptırımlara tabi tutulmalıdır. Planlamaları doğru hazırlamayan ve uygulamayanlara en ağır şekilde kanunlar uygulanmalıdır.
Aksi takdirde, yaşadığımız felaketlerin esiri olmaktan kurtulamayız…
Bedrettin Gündeş
Sosyolog / Yazar