Üzerinde belki de en tartışılan insan sanatçıdır. Kimisi yaratık der, kimisi uçarı diye tanımlar. O bir varlıktır .. Sanatçı duyusuyla birlikte altı duyusu vardır. Yani biraz anormal bir yaratıktır.

Kimdir sanatçı?

Genellikle uyumsuz, tedirgin, duygulu, toplum dışı kişilerdir sanatçılar... Ya da öyle biliriz onları..Belki de öyle olmaları istenir. Gerçek olan şu... Sanatçı, karmakarışık bir yumaktır. Yaşadıkça çözüleceğine topaklaşan, büyüyen, daha da karmaşık olan bir yumak.  Böyle bir yumağı çözüp sanatçıyı tanımlamak zor gerçekten. Çözmek için bir “uç” bulmak gerek... Hangi uç?

Evet... Kimdir sanatçı?.

Sanatçı: Çeşitli dürtülerin etkisinde kalarak sonradan da kazanılabilen yeteneklerle elverişli bir gözlem gücü edinip bu gücüyle toplumun yapıtlarından ve düşünüleninden yararlanarak doğanın, toplumun ve insanın değişmeğe ya da değiştirilmeğe değer özelliklerini bulan kişidir. Sanatçı denilen yumağın dışarıdan, tepeden, kuşbakışı denilen türden görünümü bu.. Yumağı çözmek mi?.. Evet... Sanatçı, çeşitli dürtülerin etkisindedir. A. Smith’e göre ekonomiktir bunlar. Hegel’e göre toplumdan gelmektedir. Freud’e göreyse cinselliktir bu dürtülerin çıkış noktası..

Sanatçı mı?.. O, bu dürtülerin tümünün etkisindedir. Bir sanat olayında bütün bu dürtülerin ayni andaki etkileriyle işe koyulmaktadır. Biraz cinsellik, biraz toplum, biraz ekonomi... Ve bu dürtülerle ileri itilen, ayağının altından yerin kaydığını duyan, tedirginleşen, uyumsuzlaşan, dengesizleşen sanatçı, sanat yoluna koyulmaktadır. Delidir, parasızdır, toplum dışındadır... Çocuktur biraz da. Ama o, “sanat”ı bulmaya, yaratmağa bakar. Tek tutkusu budur. Ve, yetenekleri vardır. Ya, doğuştan beraberinde getirdikleri.. Ya da, sonradan edindikleri.. Rastlantı sonucu ya da bilinçli olarak. Yetenekleri kanatlarıdır onun. Temel taşlarıdır.. Tek akçesidir uğraşısında.

Sanatçı bir tanrı gibidir... Olanı görmeli, duymalı, tatmalı, koklamak ve her nesneye dokunmalıdır... Dokunulamazlara bile... Duyulamazları bile.

Kimdir sanatçı?

Bakınca, ruhları görebilmeli; dinlerken, evrende bulunmayan sesler duyabilmek; tatma ve koklama duygularını kullandığında izlenimlerini bedeninin en küçük elektronlarına dek aktarabilmelidir.. Dokunmalıdır. Kişilere en etkili duyumları sağlayan bu gücünü sanatçı o denli yoğun kullanır ki “dokunma”dan bir duyum elde etmez.. Tinini dokunduğu nesneye ya da kişinin tinine bitiştirir.Yeteneklerini kullanarak gözlerken sanatçı, içinde bulunduğu çevreden ve bu çevrenin yapıtlarından yararlanır.. Bir etkilenme sözkonusu değildir bu sırada.. “Sanat”a ulaşma yolundaki en çetin engelidir bu durum. Çevreden, etkilenmeden yararlanmak.. Yararlanabilmek... Evrenin en sarsıntılı, en korkunç, kanlı, acımasız savaşı oluşur ve geçer kişiliğinde.. Ve o, bu savaşı kazanır. Bu savaşı yitirirse, “sanat”ı bulma, o “en güzel, en iyi, en doğru”ya ulaşma olanağını yiterecektir Kazanmıştır. Ama sevinemez.. Gerçekte hiçbir zaman tam değildir sevinci.. Mutluluğu. Doğaya yönelir sanatçı.. Topluma… Ve kendisine.

Kimdir sanatçı?

Doğayı değiştirmeyi, toplumu yenilemeyi, insanı “başkalaştırmayı”, bu yolla kendisini yeniden kurmayı deneyecektir... Buna zorunludur. Alnına yazılmıştır bu deneyleri düşünmek, hazırlamak ve., yapmak... Kaçamaz. En düşünülemezleri düşünür, imkansızı düşler.Zorlanmaz bunları yaparken.. Beraberinde getirmiştir gerekli olanları. “Sanat”a ulaşırken bu deneylerle, bilinçlidir.. Kolaylaştırır uğraşını... Bir de bakar ki, bulmuştur “sanat”ı.. Ya da hiç beklemediği bir anda, bir yerde benimsenmiştir “sanat” diye önerdiği, sunduğu.. Düş gücü rahat durmaz bu sırada.. Yer sarsıntısı sırasında çatlayan, yarılıp açılan ovalar gibidir.. Serin sular fışkırır ya da yakıcı kaynarlar çıkar imgeleminden.Ve yüksek fırında değerlendirir “değişebilirlik”leri.

Kimdir sanatçı?

Yeni evrenler oluşturur.. Tüm doğa, toplum ve tin yasalarım altüst eder, didik didik yapar, yıkar, yeniden kurar, irdeler, beğenir, oluşturur. Ve kendisine özgün düşüncelere, beğenilere ulaşır.. Yeni bulgulardır bunlar.. Görülmemiş, duyulmamış, bilinmemiş.. Yoktan bulunmuş ya da yaratılmış gibidirler...

Ürkütücüdürler, ama, sevimli ve saygı uyandırıcıdırlar da.. Benimsendiklerinde rahatlatıcı, mutlu kılıcıdırlar.Kendisi olmuştur artık o.. Bütün olarak da salt bir “sanat olayında” da “sanat”ına uygun yaşar.. Sapmalar olmaz.. Gerilemeler hiç. Bunu yaparken toplumla içiçedir..

Sanatçı kimdir?

 Etkilemeğe çabalar çevresini.. En önemli amacı budur... “Sanat”ına çağırır kişileri.. Topluma sunar “sanat”ını.. Beğendirmeğe çalışır, savunur, korur onu..

Bir tür yalvaçtır. Toplum, genellikle yüz çevirir ona.. Korkmaz bundan.. Zordur değişim, ağrılıdır. Bilir. Çıkar toplumun dışına.. Bir “aşiyana çekilmek” değildir bu.. Toplumun içindeyken, dışında olduğunu duyurur, anlatır çevresine, topluma.. Olabildiğince açıklar.. Küçümsemez toplumu, yüceltmez de.. Bir mıknatısın karşıt kutupları gibidirler toplumla.. Bunu iyi bilir.. Eninde sonunda birleşeceklerdir... Toplumun kendi düzeyine çıkması, ulaşması için eyleme geçer.. Beklemez toplumun kendisini anlamasını, benimsemesini.. En zorlu düşmanı zamandır. Sarsar toplumu, iter, kendisine çeker, bırakır.. Oluşumu hızlandırmağa çabalar. Mutluluğu, toplumun mutluluğunun türevi olarak, toplumla kavuşmasına, tek tin olmasına bağlıdır.. İnanmıştır buna.. Ve, başarır.. Mutlu olacaktır.. Ama olamaz.. Ya da çok kısa sürer mutluluğu.. Bunca hazırlık, çaba, acılar, savaşlar sonucu ulaşılmış çok kısa bir rahatlık, bir boşluk içinde yüzme duygusu.. Sonra yeniden başlar hemen.. Çünkü, çark dönmektedir durmadan.. İyiyi, güzeli, doğruyu kurduğu bu yeni durum içinde yeniden aramağa koyulur. Yorgundur.. Sürekli bir savaş içindedir.. Ve bir gün doğaya yenilir.

Kişidir sanatçı.