Törenler düzenlenerek kutlanan önemli ulusal bayramlarımızdan birisi de 1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı’dır. Her nedense, yaygın olarak, pek fazla bilinen bir bayramımız değildir. Ama, tarihsel açıdan çok önemli ve anlamlı bir bayramdır. Bu bayramın içeriği ve önemi her nedense, Türk Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na mensup subaylar, bazı denizcilik çevreleri, bir kısım aydın ve bürokratlar dışında pek fazla anlaşılamamıştır. Ve ne yazık ki bu bayram, büyük halk kitlelerine mal edilememiştir. Geniş halk kitlelerinde bir türlü “kabotaj hakkı” bilinci oluşturulamamıştır. Kabotaj sözcüğü, adı üzerinde denizcilikle ilgili bir terimdir. Pek çok denizcilik terimi gibi İspanyolca kökenlidir. Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Kabotaj kavramının pek çok tanımı vardır. Kısaca belirtmek gerekirse TDK Sözlüğünde Kabotaj; bir ülkenin kendi iskele veya limanları arasında gemi işletme ve denizcilik faaliyetlerini yürütme işi olarak tanımlanmıştır. Yine aynı Sözlükte kabotaj hakkı tanımına da yer verilmiştir. Buna göre kabotaj hakkı, “Türk kara sularında, Türkiye’deki akarsu ve göllerde gemi bulundurma, bunlarla gidiş geliş ve taşıma yapma hakkı” olarak tanımlanmaktadır. Yurdumuzda ne yazık ki; ülkemizin çok özel tarihi geçmişi nedeniyle, ilk bakışta egemen, özgür ve tam bağımsız bir ülke için son derece doğal ve normal bir hak olması gereken bu kabotaj hakkının kazanılabilmesi için bir hayli uzun, zorlu ve çok netameli süreçlerden geçilmesi gerekmiştir. Bir uluslararası deniz ticaret hukuku kavramı olan kabotaj hakkı, ülkemizde ancak Cumhuriyetin ilan edilmesinden sonra 1926 yılında elde edilebilmiştir. İşte bu nedenle, her yıl 1 Temmuz’da bu kutlu olayı anmak için Denizcilik ve Kabotaj Bayramı törenleri düzenlenmektedir. Tarihsel açıdan bakıldığında kabotaj hakkının elde edilmesi, en az Çanakkale Zaferinin kazanılması, Ulusal Bağımsızlık Savaşının büyük bir zaferle sonuçlanması, Lozan Barış Antlaşmasının imzalanması ve Cumhuriyetin ilan edilmesi kadar büyük ve önemli bir olaydır. Çünkü bu kutlu günde, yeni kurulmuş olan genç Türkiye Cumhuriyeti Devletinin, kara parçasındaki topraklarından sonra denizlerinde de tam bağımsızlığının kazanılması yönünde çok önemli bir adım atılmıştır. Bundan sonra atılacak olan en son ve en önemli adım ise, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması olacaktır. Kabotaj hakkının elde edilmesi için verilmiş olan mücadele, yeni ve genç Türkiye Cumhuriyeti kurucu önderlerinin, zamanın işgalci ve zorba devletlerine, emperyalizme ve sömürgeciliğe karşı denizlerden yükselen bir isyanı ve başkaldırışıdır. Bu eylem sonucunda, tam 600 yıl boyunca Osmanlı denizlerinde ve limanlarında hakimiyet kurmuş olan ve çok büyük oranda deniz ticaretini ve limanlarını ele geçirmiş bulunan yabancı şirketlerin bu mutlak hakimiyetlerine son verilmiştir. Denizlerdeki ve limanlardaki egemenlik hakkı Cumhuriyet yönetimine geçmiştir. Emperyalist devletler, işgal ettikleri vatan topraklarından olduğu gibi denizlerimizden de kovulmuştur. Ulusal egemenlik ve tam bağımsızlık yolunda atılmış olan bu çok büyük adım için tıpkı 19 Mayıs gibi, Cumhuriyet Bayramı gibi ulusal nitelikli bir bayram ilan edilmiştir. Denizcilik ve Kabotaj Bayramı 1935 yılından itibaren kutlanmaya başlanmıştır. 35’li yıllardan başlamak üzere 1960’lı ve 1970’li yıllara varıncaya kadar bu bayram, büyük bir coşkuyla, tam da konuluş amacına uygun bir şekilde kutlanmıştır. Naçizane bu satırların yazarı gibi 1954 doğumlu olup, deniz kıyısında doğan ve yaşayanlar 1 Temmuzları asla unutamazlar. O yıllarda, kıyı kasabalarında ve liman kentlerinde düzenlenen etkinlikler, bugünün coşkun, çok renkli ve eğlenceli festivallerini aratmayacak nitelikteydi. Ancak zamanla, özellikle de 2000’li yıllardan sonra “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” kutlamalarına katılım ve coşku giderek sönükleşmeye başladı. Günümüzde ise, bu bayram kutlamaları, sıradan bir protokol görevi haline dönüştü. Gününüzün “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” törenleri, çoğunlukla Atatürk Anıtı önünde saygı duruşunda bulunulması ve çelenklerin sunulmasıyla birlikte son bulmaktadır. Bazı durumlarda bunlara ek olarak fazladan Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı savaş gemileri İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde geçit törenleri düzenlemektedir. Ancak her ne hikmetse, bu bayramın ilk kutlanmaya başlandığı 1935’li ve 1950’li yıllar hariç olmak üzere, geniş halk kesimlerinin “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” kutlamalarına kitlesel ve coşkun katılımı bir türlü sağlanamamıştır. Doğaldır ki, bu katılım ve coşkunun az olmasının çok çeşitli nedenleri vardır. Birincisi “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”nın anlam ve öneminin halka iyi anlatılamamış olmasıdır. Bunun da nedeni, eğitim kurumlarımızda verilen tarih eğitiminin yetersizliğidir. Mustafa Kemal Atatürk “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar
önemlidir” sözüyle tarih eğitiminin ne kadar önemli olduğunu belirtmiştir. Ne yazık ki bizim eğitim kurumlarımızda tarih bilgisi verilmektedir. Tarih bilinci oluşturulamamaktadır. Tarih bilincinden yoksun olan bir toplum da ulusal değerlerinin önemini kavrayamamakta ve ona sahip çıkamamaktadır. İkincisi Cumhuriyet Devrimlerinin temel nitelikleriyle ve değerleriyle çekişmeli olan gelmiş geçmiş siyasal iktidarların ulusal bayram ve anma günlerini önemsemeyen yaklaşımlarıdır. Üçüncü bir neden olarak ise, bayramın kutlandığı 1 Temmuz gününün okulların kapalı olduğu yaz tatili günlerine denk gelmiş olması gösterilebilir. Bütün bunlara ek olarak, ne yazık ki, toplumsal yaşamımızda ve toplumsal düşün dünyamızda deniz ve denizcilik kültürümüzün yeterince gelişmemiş olması gibi özelliklerimiz de “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”nı sıradanlaştıran ve adeta yasak savarcasına geçiştirilmesine neden olan etkenler arasında önemli bir yer tutmaktadır. Bilindiği gibi, bir uluslararası deniz ticaret hukuku terimi olarak kabotaj: Deniz ticaretinde bir ülkenin kendi ülkesi içinde taşımacılık yapma yetkisini sadece kendi bayrağını taşıyan gemilere vermesidir. Başka bir tanıma göre ise; bir devletin kendi limanları arasında deniz ticareti yapabilmesi konusunda tanınan ayrıcalıklar anlamına gelmektedir. Bu ayrıcalıklardan yalnızca o ülke yurttaşlarının yararlanması, ulusal ekonomiye önemli bir katkı sağlayacağından, devletler yabancı bandıralı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir. Peki, bizim ülkemizde devlet yönetimi, toplumsal refah ve ticari faaliyetler açısından böylesine yaşamsal önem taşıyan kabotaj hakkını nasıl kaybetmiştir? Avrupa ülkeleri 15. Yüzyıldan itibaren yeni deniz yollarını keşfetmişler ve gemicilik ve denizcilik teknolojilerini geliştirmişlerdir. Böylelikle 15. Yüzyıldan itibaren sömürgecilik, 19. Yüzyıldan itibaren ise emperyalizm çağını başlatmışlardır. Bu yeniliklere ve teknolojik gelişmelere ayak uyduramayan Osmanlı Devleti, en güçlü olduğu Kanuni Sultan Süleyman döneminden itibaren Avrupa devletlerine bazı ayrıcalıklar vermeye başlamıştır. Başlangıçta Fransızlara hediye olarak verilen kapitülasyon dediğimiz bu ayrıcalıklar, zamanla hemen hemen tüm Avrupa ülkelerine verilmiştir. Bunun sonucunda Osmanlı Devleti, söylemesi çok acı bir gerçektir ama, kendi liman ve denizlerindeki tüm hâkimiyetini yabancı şirketlere devretmek zorunda kalmıştır. Deniz fenerlerinin işletilmesi 100 yıllığına bir Fransız şirketine verilmiştir. Deniz yoluyla yük ve yolcu taşımacılığının tamamına yakını yabancı şirketler tarafından yapılmaktadır. Limanlar, Avrupalı ve Amerikalı şirketler tarafından işletilmektedir. Sayıları yok denecek kadar az olan Türk şirketlerinin ellerindeki gemiler eskidir. Bunların güçlü yabancı şirketlerle rekabet edebilme şansları yok denecek kadar azdır. Osmanlı Devleti, kapitülasyonlar ve Duyun-u Umumiye uygulamaları nedeniyle kabotaj ve denizcilikle ilgili meslekleri yapma hakkını yabancılara devretmiştir. Bu nedenle bütün Osmanlı tarihi boyunca, Osmanlı şirketlerine ait gemilerin faaliyetleri her zaman çok sınırlı kalmıştır. 30 Ekim 1918 Tarihinde Mondros Ateşkes Anlaşmasının imzalanmasından sonra İstanbul’u işgal eden devletler, Boğazların yönetimine el koymuşlardır. Daha sonra burada yabancı devlet temsilcilerinden oluşan bir “Boğazlar Kurulu” oluşturulmuştur. Boğazdan gemi geçişleri bu yabancı kurul tarafından düzenlemiştir. Çok kimse, özellikle de genç kuşaklar, ne yazık ki bu acıklı durum hakkında yeterince bilgi sahibi olamamışlardır. Kabotaj hakkının öneminin anlaşılması için bu hususun onlara çok iyi anlatması gerekmektedir. Yabancı devlet temsilcilerinden oluşan “Boğazlar Kurulu” 20 Temmuz 1936 tarihinde Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanıncaya kadar İstanbul’daki görevini sürdürmüştür. 1936’ya kadar İstanbul’dan kalkıp İzmir’e gitmek isteyen bir Türk gemisi “Boğazlar Kurulu”ndan izin almadan hareket edemezdi. Adı Cumhuriyet bile olsa yabancılardan izin almak zorunda kalan böyle bir devlete bağımsız bir devlet denilebilir miydi? Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın büyük bir zaferle kazanılmasından sonra yeni kurulan Türk devletinin uluslararası alanda tescil edilmesi için Lozan Barış Görüşmelerine başlanmıştır. Burada yapılan çok sıkı pazarlıklar sonucunda kapitülasyonlar kaldırılmıştır. Lozan Barış Antlaşması 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanmıştır. Ancak bu Antlaşma ile Türkiye’de faaliyette bulunan yabancı şirketlerin tasfiyesi için üç yıllık bir süre tanınmıştır. Bu süre içerisinde yabancı şirketlerin büyük bir kısmı Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından satın alınmaya başlanmıştır. Böylece devlet, deniz ulaştırması ihtiyacını karşılayacak Türk bayraklı ticaret filosunu ve Türk liman işletmeciliğini geliştirmeye odaklanmıştır. 19 Nisan 1926 tarihinde çıkartılan 815 sayılı “Türkiye Sahillerinde Nakliyatı Bahriye (Kabotaj) ve Limanlarla Karasuları Dâhilinde İcrayı Sanat ve Ticaret Hakkındaki Kanun’’ ile Türk kıyılarında kabotaj hakkı tamamen Türk vatandaşlarına
ve firmalarına verilmiştir. Söz konusu kanun 1 Temmuz 1926 Tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir. Atatürk bu uygulamayı, “Kabotaj’ın bu yıl içinde, sadece ve tamamen Türk bayrağına dönüşü fiilen gerçekleşmiştir. Bu olayı övünerek anmak isterim. Bu olay, yüzyıllarca süren engellere karşı, ancak millî yönetimin elde edebildiği başarılardandır.” Sözleriyle değerlendirmiş ve kabotaj hakkına verdiği önemi vurgulamıştır. Kanunun kabul tarihi olan 1 Temmuz günü, 1935 yılından bu yana “Kabotaj Bayramı” olarak kutlanmaktadır. 2007 yılından itibaren ise, bayramın adı “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı” olmuştur. Böylelikle yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tam bağımsızlığı yolunda çok önemli ve büyük bir adım daha atılmıştır. Ancak tam bağımsızlığın sağlanması için daha 1936 yılının gelmesi beklenecektir. İşte “Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”, deniz ve limanlarımızda yabancı boyunduruğundan kurtulduğumuz ve kendi egemenliğimizi kazandığımız tarihsel günün yıldönümü olduğu için çok anlamlı ve önemlidir. Bu anlamlı ve önemli özel günün anılarını yaşatmak ve özgürlük ve bağımsızlık bilincini genç kuşaklara aktarmak için düzenlenen ve günümüzde denizciliğimizde yaşanan sorunlar, denizlerimizin kirlenmesi, Marmara Denizi’nin adeta bir ölü deniz haline gelmesi ve limanlarımızın 40-50 yıllığına yabancı şirketlere kiraya verilmesi gibi sorunların dile getirilip tartışılmasını sağlaması açısından daha da güncel hale gelen “1 Temmuz Denizcilik ve Kabotaj Bayramı”nın 97. Yıldönümü kutlu olsun.
MEÜ. E. Öğr. Gör. Uzm. Celal TEZEL