"..–Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir..."

Ermenistan’ın başkenti olan Erivan’da, 1900 yılında doğan Kinyas Kartal bir kürt aşireti olan Burukan (Buriki) aşiretinin lideriydi. Kinyas adı Rusça knyazdan gelmektedir ve anlamı prenstir. Eşi rus kökenli olup on çocuğu vardır. Harp okulu mezunu ve Kızıl Orduda görev yapmıştır. 1921 yılında aşiret topluca Türkiye’ye göç etmiştir. Kendisi Saidi Nursi hayranlığını hatıralarında dile getirmiş ve destekçisi olduğunu tarih arşivlemiştir. 1926 yılında Şeyh Said ayaklanması sonrası Anadolu’ya sürgün edildiğinde Saidi Nursi ile beraber yolculuk ettiğini biliyoruz. 1965 ve 1980 yılları arasında Adalet Partisi milletvekilliği yapmıştır. 1991 yılında vefat etmiştir.

Demokratlığı ise sadece siyasi hayatına Van İl Başkanlığı ile başladığı partinin adından ibarettir. (Demokrat Parti)

“Kendi ihtiyacını kendin üret.”  Ne güzel bir slogan değil mi? 1940 yılında ilkokullara öğretmen yetiştirilmesi amacıyla Hasan Ali Yücel tarafından yönetilen bir proje olan Köy Enstitülerinin işe başlama sloganıydı bu. Öğretmenlerinin görevi, çocukları yaratıcı aletleri kullanmayı öğretmeye yönelikti.

 Bu proje genç Türkiye Cumhuriyeti’ne aitti. Konu eğitimdi, ülkenin aydınlık yarınlarıydı, muasır medeniyetlerin üzerine çıkmaktı, bağımsızlıktı, geleceğimizdi, Mustafa Kemal Atatürk’ün hayaliydi. Hal böyle olunca ara vermeksizin öğrencilerine sanat, bilim, tarım, matematik, fizik, sanayi daha birçok konuda eğitim veren öğretmenleri vardı elbette. Sadece 15 Ağustos ve 15 Eylül arasında nöbetleşe izin kullanıyorlardı, çok büyük özveriydi. Köy Enstitüleri meyvelerini vermeye başlamıştı ve öğrencileri Anadolu’nun her bir yerine dağılıp aldıkları ışıkları saçmaya başlamışlardı. O kadar etkili oldular ki yetmiş yıl geçmiş olmasına rağmen ne zaman eğitim ile ilgili bir sorun olsa, ki hiç bitmiyor, Köy Enstitüleri ve vermiş olduğu eğitimler akıllara geliyor. 

Fakat bu aydınlanmadan, değişimden, gelişimden rahatsız olan kitleler vardı. Toprak ağaları, aşiret liderleri, şeyhler şıhlar…

Peki ne alaka Kinyas Kartal ve Köy Enstitüleri?

Bir gazetecinin kendisi ile yapmış olduğu röportajı okuyalım.

“Köy Enstitülerini ben kapattırdım.”

-(Gazeteci) Köy Enstitüleri komünist yetiştirdiği için mi kapatıldı?

-Hayır. Beni babam Moskova Üniversitesi’nde okuttu komünizmin ne olduğunu ben gayet iyi bilirim. Köy enstitülerinde komünizmi bilen kimse yoktu.

-Peki, karma eğitimden dolayı mı kapatıldı?

-Hayır. Bu da değil bütün dünyada karma eğitim var ve kız erkek beraber okuyor.

–Peki ya neden?

–Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200’e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama Köy Enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme Köy Enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm 200 köyümün hepsine Köy Enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer! Böyleyse benim harekete geçmem gerekir dedim ve doğudaki bütün ağalara telefon ettim, onları topladım. Bir de batıdan buldum Eskişehir’den Emin Sazak. Sonra Menderes’le (o da toprak ağası) pazarlığa gittik. Dedik ki Köy Enstitülerini kapatırsan şu gördüğün doğudaki tüm toprak ağaları ve batıdan Emin Sazak’ın oyları (Yıl 1950 seçimlerin olacağı zaman.) sana. Kapatmazsan oy yok ve Menderes de 1950’de iktidara gelir gelmez Köy Enstitülerinin temelini sarsmaya başladı.

Ne Doğu Anadolu aşiret ağaları ne Ege’nin toprak ağaları ne de şeyhler, şıhlar ellerindeki otoritelerini kaybetmek istemiyorlardı. Böylece Demokrat Parti iktidara geldikten sonra 27 Ocak 1954’te çıkarılan kanunla Köy Enstitülerini kapattı.

          Ülkenin çocuklarının fırsat ve imkan eşitliği ortadan kaldırılmış oldu. Okuyan düşünen, öğrenen öğrencilerin yerine sadece ezberleyen, uygulamadan yoksun bir nesil geldi. Demokrasi yaşamın içinden çekilip kitaplarda birkaç cümleden oluşan bir tanım olarak kaldı. Neredeyse her konuda fanatizm oluştu. Ve karanlığa doğru hızlı yolculuk başladı.

          Yani demem o ki bu karanlık günler sadece “dıj” güçler meselesi değil aynı zamanda “ij” güçler meselesi…

Anlayana tabii.