Hiçbir şey bir anda olmaz bir süreç gerekir, bir şeyi yavaşça değiştirirseniz çoğu kişi bunu fark etmez. Yavaş gelen değişimler ise köklü, olumsuz değişimlere zemin hazırlayabilir.

BİR KURBAĞA DENEYİ. Alıştıra alıştıra…

23 yıl önce yine bu aydı… Ülkenin tam ortasına koca bir kazan kurulup içine ılık su koyuldu. Hava soğuk ve pusluydu, üşüyorduk. Gelecek kaygımız, güvensiz ortam bizi yoruyordu. Suyun ılık olması, bir kazanın içinde dış etkenlerden uzak olmanın bize iyi geleceğini düşünüyorduk. Kabul ettik ve suyun tadını çıkarmaya başladık.

Kazanın altına ilk odun “bul karayı al parayı” oyunu ile atıldı. Önce hepimizin karayı bulması sağlandı. Paralar geldikçe keyifler artıyor ısınan suyun tadı çıkarılıyordu. Lakin bu bir oyundu herkesin her zaman karayı bulmasına izin verilemezdi dolayısıyla artık bazıları karayı buluyor, bazıları ise kaybediyordu. Kaybedenler için yeni bir oyun gerekiyordu.

Kazanın altına ikinci odun “başörtülü bacılarımız” olarak atıldı. Kazanın içinde; sözde onlara yapılan eziyetler, haksızlıklar, zulümler, eğitim hakları ve benzeri konular tartışıladursun karayı bulanlar her geçen gün paralarına para katmaya devam ediyorlardı. Çünkü konu ne baş örtülü bacılarımız ne de başörtüsüz bacılarımızdı. Yeterince tartışılmış, cumhuriyet ve laik yönetimden tavizler verilme zamanı gelmişti. Verildi de. Kazanın tek sorunu buydu, çözüldü. Kurumlara bazı “başörtülü bacılarımız” yerleşti. Ohh, su ısınıyordu!

Kazanın altına üçüncü odun “eğitimde fırsat eşitsizliği” yaratılarak geldi. Kazanın içinde homurdanmalar başlamıştı. Bazıları daha çok para istiyor, bazıları daha çok dini haklar istiyor, bazıları kazanın dışında ne var diye merak ediyor, bazıları ise tutturdu bir özgürlük seremonisi. Kısacası eğitim başa belaydı çözülmesi gerekiyordu. Kervan yolda düzülür şiarı ile yola çıkıp 4+4+4 eğitim sistemine geç, 5-6 yaşta ilkokula başla, sınav yap, mülakata al, liseleri laik eğitimden çıkar, üniversite aç içine hoca verme, var olanları dışarı çıkar, bilgisi olmayanların fikirleri ile yavaş yavaş okumayan, okuduğunu anlamayan, anladığını ise yorumlayamayan bir güruh oluşturuldu. İşler tıkırındaydı hala karalar bulunuyor paralar cebe iniyordu. Su da güzel ısınmıştı.

Kazanın altına bir odun da “kadın hakları”nı yok sayma ile atıldı. Kadınlar bir türlü susturulamıyor, çocuklarının çok yara aldığını düşündüğü bu suyun sıcaklığına itiraz edip haykırıyorlardı. Erken yaşta evlenmeleri, çok çocuk doğurmaları, kahkaha atmamaları, kız mı kadın mı düşünceleri, hamileyken dışarı çıkmamaları gerektiği, hatta çalışmamaları, evde dizini kırıp oturmaları gerektiği gibi telkinler veriliyor daha da ileri gidip güdük akıllar tarafından fetvalar veriliyordu. Kadınlar başörtülü başörtüsüz ayrımı yapmaksızın yavaş yavaş itibarsızlaştırılıyor yetmiyor şiddetle yok ediliyordu. Su ısınıyordu. Bir kesimin keyfi oldukça yerindeydi.  Kazanın dışına alınmışlardı.

Kazanın içinden hala sesler mi geliyordu? Yeni bir odun lazımdı, atıldı. Beraber yiyip içtikleri, yattıkları, oturduklarına istedikleri her şeyi vermiş olmalarına rağmen susmayanları yok etmek için kazanda bir birlik sağlama çalışmaları başlatılıyordu. Artık onlar düşmandı, diğerleri ise dost. Düşman yaratmak, dışında kalanları bir arada tutuyor böylece olan biten her şeyin de unutulmasını sağlıyordu. Yeni odun “düşman, dış güçler” olarak atıldı. 

Kazanın altına atılan onlarca odunlar ile denetim mekanizmaları gün geçtikçe arttırılıyordu. Herkes gözetlendiği hissi ile daha temkinli davranıp, haklarını kullanmaktan imtina ediyor ve kendi kendilerinin özgürlüklerine ket vuruyordu. Göze batmamak için her türlü kurala uyuyor, ses çıkarmıyorlardı. İstenen hedefe yavaş yavaş ulaşılıyordu.  Kendine özgü farklı düşünenlerin sayısı her geçen gün azalıyor, tek tip bir toplum oluşturuluyordu. Kendini zihnen ve sosyal anlamda yenileyemeyen toplum yaratıcılıktan uzak, suyun sıcaklığında uyuşmaya devam ediyordu. 

19. yüzyılda yapılmış olan kurbağa kaynatma deneyinde, bir kurbağanın kaynar suyun içine atıldığında sıçrayarak tek hamlede kurtulduğu görülür. Daha sonra kurbağa ılık suyun içerisine bırakılır, durumdan memnun suyun içinde kalır; altında yavaş yavaş yanan ateşten habersiz… Su öyle yavaş ısınmaktadır ki kurbağa suyun ısındığının farkında bile değildir. Kolları, bacakları, zihni uyuşmuştur ve su kaynamaya başladığında iş işten geçmiştir. Artık yaşamıyordur. 

Kıssadan hisse hiçbir şey bir anda olmaz bir süreç gerekir, bir şeyi yavaşça değiştirirseniz çoğu kişi bunu fark etmez.  Yavaş gelen değişimler ise köklü, olumsuz değişimlere zemin hazırlayabilir. Sonunda bir bakarsınız iş işten geçmiştir. 

Ve su kaynamak üzere…

 İş işten geçmeden önce sıçrama yapmanın termometreyi kontrol etmenin zamanı çoktan gelmiştir.