CHP 31 Mart Yerel Seçimlerinde yaklaşık % 38 oy alarak, 1977 Seçimlerinden 47 yıl sonra 1. Parti oldu. CHP’nin 1. Parti konumuyla Cumhurbaşkanlığı Seçimini kazanmaya en büyük aday olduğu bu süreçte gerek Parti içinden, gerekse de Parti dışından bir takım malum güçler hemen her gün Partiyi karıştırmaya, Partiyi dibe çekmeye çalışıyorlar.  Partinin Cumhurbaşkanı Adayı kim olacak. Ekrem İmamoğlu mu,  Mansur Yavaş mı, yoksa Genel Başkan Özgür Özel mi?  Ekrem İmamoğlu’nun istinaftaki “AHMAK” davası onanır, sonrasında bu karar Yargıtayda da aynen kabul edilirse ve İmamoğlu siyasi yasaklı olursa malum güçler bu kez her ne kadar “Ben Cumhurbaşkanı Adayı değilim” dese de Özgür Özel ile Mansur Yavaş’ı yarışın içerisine çekip gereksiz tartışma yaratmaya çalışıyorlar.  Kim mi bunlar.   Parti içerisinde Genel ve Yerel Seçimler de alınan  % 23 bandındaki oyu yeterli bulanlar, koltuk bizde kalsın gerisi teferruat diyenler. Hani futbol ligindeki şerefli ikincilik gibi şerefli muhalefeti iktidar olmaya tercih Parti dışında ise havuz medyasının yandaş köşe yazarları ve televizyon yorumcuları var.  Ülkenin başka sorunu kalmamış gibi CHP’nin Cumhurbaşkanı Adayı kim olacak diye köşe yazılarında hemen her gün bu polemiklere yer veriyorlar. Bunları İmamoğlu’nun istinaf süreci kesmemiş gibi, şimdi de İmamoğlu’nun diplomasını medyada tartıştırmaya başladılar.  Bu süreçteki son gelişmelere göz atacak olursak gerçekte böylesine büyük bir tartışmaya gerek var mı?  Bu tartışmaların aydınlanabilmesi için bu konulardaki demeçlere/söylemlere bakmak yararlı olacaktır.                                                                                                                                       

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş: “Cumhurbaşkanlığı tartışmasından rahatsızım. Gündem ben-biz değil, emekli olmalı, aç insanlar olmalı. Partim aday gösterirse Cumhurbaşkanı Adayı olurum. “   CHP aday göstermezse aday olmam tarzında bir açıklama yapıyor.  İfade gayet net ve açık.  CHP Genel Başkanı Özgür Özel: “CHP’yi cumhurbaşkanı adayı tartışmalarıyla bir kaosun, bir çatışmanın ve erkenden bir meşguliyetin içine çekmek isteyenler dostlarımız değildir. Kim ki televizyonda yoksulluğu, işsizliği değil de aday kim olacak tartışmasını körüklüyor, onu konuşuyorsa, kim ki istihdam sorununu, evladının eğitimindeki sorunlarını, bu meseleler dışında başka bir şeyi konuşuyorsa inanın dostumuz değildir. 'Aday kim olacak?' Emin olun adayın kim olacağına Benim kadar sizler de karar vereceksiniz. Örgütümüzün görüşünü alıp CHP'lilerin tamamını memnun edecek bir adayı hep beraber belirleyip arkasında duracağımız güne kadar ilan ediyorum ki; CHP'nin cumhurbaşkanı adayı sizlersiniz. Ancak Ben Cumhurbaşkanı Adayı değilim. Her biriniz yarın sabahtan itibaren CHP'nin cumhurbaşkanı adaylarısınız."   CHP Genel Başkanı Özgür Özel: "İlk genel seçimde partimi birinci parti ve iktidar yapmazsam ertesi gün istifa ediyorum, dönmemek üzere"    Cumhurbaşkanı adayı tartışmaları içerisinde aslında önemsenmesi gereken bu söylemdir. Zira Özgür Özel, CHP’yi ilk Genel Seçimde birinci parti ve iktidar yapamazsa onlarca sene Genel Başkanlık yapma gibi bir niyetin olmadığını, Genel Başkanlıktan seçimin ertesi günü istifa edeceğini ifade ediyor.

Eğer, Ekrem İmamoğlu siyasi yasaklı olursa her ne kadar “Ben Cumhurbaşkanı Adayı değilim” dese de Partinin Genel Başkanı olarak Özgür Özel’in de Mansur Yavaş’ında Cumhurbaşkanlığı Adaylıkları gündeme gelecektir. Daha önceki CHP Tüzük Kurultayı ile ilgili köşe yazılarımda da belirttiğim gibi CHP Cumhurbaşkanı Adayını tüm üyelerin katılımıyla yapılacak ön seçimle belirleyeceğini bugünden ilan ederek, bu tartışmalara son noktayı koymalıdır. CHP’nin Cumhurbaşkanın Adayı havuz medyasının yanlı köşe yazarlarının ya da yandaş televizyon programlarındaki yorumcuların tartışma konusu olmaktan çıkarılmalı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ı da bağımsız Cumhurbaşkanı Adayı olmaya iten/zorlayan gereksiz ve boş tuzaklardan uzak tutarak, yıpranması önlenmelidir.  Bu gibi gereksiz tartışmalar CHP’yi seçmen nazarında da yıpratmakta, ekonomik girdaptan kendisini kurtaracağına inandıkları geniş Halk yığınlarının da umutsuzluğa kapılmasına neden olmaktadır. 47 yıl sonra gelen 1. Parti konumun korunarak, çıtayı daha da yükselterek, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilli Genel Seçimleri kazanılmalı, “HALKIN UMUDU” olunmalıdır.

MECLİSTE AYAĞA KALKMA KRİZİNDE GELİNEN NOKTA

1 Ekim Salı günü TBMM’nin yeni Yasama Yılı açılışında Sayın Cumhurbaşkanının Meclis Genel Kurul Salonuna girişinde bazı CHP Milletvekillerinin ayağa kalktığı, bazılarının yerlerinde oturduğu, bazılarının ise Meclis Genel Kuruluna girmeyerek, kuliste bekledikleri gündemin başlıca konusu oldu. Ekonomik kriz unutuldu. Ağır ekonomik koşullar unutuldu. Emekliler, çalışanlar, asgari ücretliler, atama bekleyen öğretmenler, direnişteki işçiler unutuldu. Kısacası Halkın gündeminin ön sıralarında yer alan ne var ne yoksa hepsi unutuldu. Orta Doğu coğrafyasında yaşananlar, İsrail’in orta doğuda Filistin’le başlayan ve bir yıldır süren çok yönlü/çok cepheli kanlı savaşı,  bir takım felaket çığırtkanlarının 3. Dünya Savaşı senaryoları bir kenara itildi ve varsa yoksa CHP’li Vekillerin Sayın Cumhurbaşkanına ayağa kalkmaları ya da kalkmamaları tartışılır oldu. Türkiye’nin gündemine bir anda bu konu oturdu.  CHP’nin 127 vekilinden 9’u ayağa kalkmadı. Aralarında Mersin Milletvekilleri Gülcan Kış ve Hasan Ufuk Çakır’ın da olduğu  43 milletvekili ise oturuma katılmayarak, kulisteki beklemeyi tercih etti.  Yapay gündem yaratan bu konu durup, dururken “tarafsız olmayan bir Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı için ayağa kalkmam” diyenler ile “Makama saygı’’ diyenler arasında krize dönüştü. CHP’ye “Muhalefet yapmayan muhalefet” eleştirileri geldi.  Bu konuda CHP Genel Başkanı Özgür Özel,  Cumhurbaşkanını Ayağa kalkarak karşılamanın bir grup kararı olmadığını, bu konuda kendisinden önceki üç Genel Başkan; Altan Öymen, Murat Karayalçın ve Hikmet Çetin'den görüş aldığını belirterek, “Kimseyi zorlamadık, zaten bu Bize yakışmazdı” dedi.  CHP’li Milletvekillerinin Meclis Genel Kurul salonuna girerek, Sayın Cumhurbaşkanı için ayağa kalkmalarını en çok eleştiren ise önceki Genel Başkan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu oldu.  Kemal Kılıçdaroğlu kendi doğrularına, kendi düşüncelerine göre haklı olabilir. O’nun bu eleştirilerine saygı duymak gerekiyor. Ancak burada dikkat çeken en önemli husus ise CHP’nin Meclisteki tüm Milletvekillerinin Sayın Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkanlığı döneminde ve hemen hemen tamamına yakınının da her zaman eleştirdiğimiz Genel Merkez yoklaması yöntemiyle Sayın Kılıçdaroğlu’nun da onayı alınarak, belirlenmiş olmasıydı.  Diğer bir ifadeyle ayağa kalkan, kalkmayan ya da Meclis Genel Kuruluna giren- girmeyen milletvekilleri Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu dönemde 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılan Genel Seçimlerde seçilen milletvekilleriydi. Eski Tüzüğe göre  % 5 olan Genel Başkana kontenjan adayı belirleme yetkisi 6 Eylülde gerçekleşen tüzük kurultayında yüzde 15’e çıkarıldı. Bu durumda 600 milletvekili olan Mecliste 90 milletvekili adayı CHP Genel Başkanın önerisiyle belirlenecek. Tüzük Kurultayı ile ilgili köşe yazılarımda da ifade etmeye çalıştığım “ÖN SEÇİM” yönteminin ne kadar önemli olduğu ayağa kalkma tartışmasıyla bir kez daha önem kazanmış oldu. Eğer, Milletvekilleri tüm üyelerin katılacağı ön seçimle belirlenmiş, diğer bir ifadeyle örgütün seçerek, aday gösterdiği Milletvekilleri olsaydı, bugün Meclisteki ayağa kalkma polemiği belki de hiç yaşanmayacak, hiç gündeme dahi gelmeyecekti.  Bu gidişle bu kısır tartışmalar dinecek gibi görünmüyor. Henüz ortada seçimin ucu bile görünmeden, CHP içindeki güç mücadelesinin her geçen gün daha çok alevleneceği hatta daha da çirkinleşeceği kaçınılmaz gibi görünüyor. İnşallah yanılırım. Kim bilir belki de CHP’nin oyunun % 23’lere dönmesini özleyenler/amaçlayanlar vardır. Bu konuda bekleyip, göreceğiz diyemiyorum. Zira CHP İktidarı için özellikle CHP’ye gönül vermiş geniş halk kitleleri 22 yıldır AKP İktidarının gitmesini bekliyorlar.Bu amaçla, İktidara yürüyen, iktidar olmaya bu kadar yakın olan Partinin önüne “TAKOZ” olmamak,  “DESTEK” olmak,   CHP’nin Yüzde 38’lere çıkan oyunu, % 23’lere nasıl düşürürüz diye uğraşı vermeyerek, bu yanlışlardan vazgeçmek bir gereklilik ve şiar olmalıdır.    

BİR BİLEN-BİR BÖLEN 

 1980’li yıllarda siyasi yasaklı olan Merhum Süleyman Demirel DYP’yi destekleyerek “BİR BİLEN”, Merhum Bülent Ecevit ise SHP’nin karşısına eşi Merhum Rahşan Ecevit’e DSP’yi kurdurtarak “BİR BÖLEN”  olarak siyasi tarihteki yerlerini almışlardı.  1987 Yılında yapılan Referandumda siyasi yasakları kalkınca Süleyman Demirel DYP, Bülent Ecevit ise DSP Genel Başkanı olmuşlardı. CHP’yi bugün karıştırmaya uğraşanlar bir gün gelir, siyasi tarihe 40 yıl sonra BİR BÖLEN olarak geçebilirler.  Zira, siyaset uzun soluklu bir mücadele alanı, bir mücadele platformudur.  Bu uzun soluklu mücadele alanında kalıcı olabilmek için BİR BÖLEN değil, BİR BİLEN olmak büyük önem taşımaktadır.

YENİ ANAYASA TARTIŞMALARI: ÖZGÜR ÖZEL"MEVCUT ANAYASAYA UYUN"

30 Eylül 2024 tarihli köşe yazım “NASIL BİR ANAYASA OLMALI” başlığını taşıyordu. Sayın Cumhurbaşkanı TBMM’nin açılış konuşmasında yeni anayasanın gerekliliğinden söz etti, ancak bu konu CHP’li Milletvekillerinin ayağa kalkma krizinden dolayı pek ön plana çıkamadı. Ben de 1 Ekimde Meclisin açılışında Sayın Cumhurbaşkanının bu hususu gündeme getireceğini öngörerek, köşe yazımda bu konuya yer vermiştim. Nitekim CHP Genel Başkanı Özgür Özel,  Cumhurbaşkanının gündeme getirdiği yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili "Mevcut anayasaya uysunlar, yeni anayasayı gelip konuşsunlar. Can Atalay içeride, Gezi'den arkadaşlarımız içeride. AİHM kararlarına uymuyorlar. Anayasa Mahkemesini tanımıyorlar, 'Anayasa Mahkemesini kapatacağız' diyorlar. Sonra dönüyorlar gelip 'Yeni anayasa yapalım.' diyorlar. Önce Mevcut Anayasaya uyun."  diyerek, yeni anayasa çalışmalarına sıcak bakmadıklarını ifade etmiş oldu. Doğru söz. Yeni anayasa tartışmalarının önümüzdeki günlerde gündemdeki yerini mutlaka alacağı, özelliklede Sayın Cumhurbaşkanının Anayasanın ilk 4 maddesiyle ilgili Biz nasıl bir anayasa yapmalıyız?' Bizim Anayasa'nın ilk 4 maddesiyle herhangi bir sorunumuz söz konusu değil söyleminin nasıl hayata geçeceği, ilk 4 maddeyle ilişkin AKP, MHP ve HÜDAPAR’ın nasıl tavır alacağı,  nasıl bir ortak görüşte buluşacakları, muhalefetin yeni anayasa ya da anayasa değişikliklerine bakış açısının nasıl olacağını hep birlikte yaşayarak,  tanık olacağız. Bu arada MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Meclisin açıldığı gün DEM Partiyle sıcak temasa geçmesini de yeni anayasanın gündeme geldiği bugünlerde önemsemek gerekiyor.

MERSİN BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİNDEN BEKLENEN AHDE VEFA TALEPLERİ             

*TOROSLAR MAHALLESİNE “KAYA MUTLU” İSMİNİN VERİLMESİ

Bundan önceki 10 Eylül, 19 Eylül ve 30 Eylül tarihli köşe yazılarımda da yer verdiğim bir konuyu bugün tekrar paylaşmak istiyorum.  3 Ekim tarihli köşe yazımın başlığı ve konusu da Toroslar Mahallesine Kaya Mutlu isminin verilmesiydi.  Merhum Kaya Mutlu’nun Başkanlığı döneminde o dönemde hayatta olmayan Mersin’in eski Belediye Başkanlarının isimleri mahallelere verilerek yaşatılmıştı.  Bugün hayatta olmayan, isimleri mahallelerde yaşatılan eski Belediye Başkanları gibi, Toroslar İlçesiyle aynı adı taşıyan Toroslar Mahallesinin adının da “KAYA MUTLU MAHALLESİ” olarak değiştirilmesi uygun olabilecektir.  Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer ve Büyükşehir Meclis Üyelerinin Meclise verecekleri bir önergeyle Kaya Mutlu’nun yakınları ve dostlarının ahde vefa talepleri de bu sayede hayata geçebilecek, Kaya Mutlu ismi de Büyükşehir Belediye Meclisinin kararıyla bir mahallede yaşatılmış olacaktır.

*3. ÇEVRE YOLUNA VERİLEN ALİ KAYA MUTLU CADDESİ ADININ ALİ KAYA MUTLU BULVARI OLARAK DEĞİŞTİRİLMESİ VE RESMİ KAYITLARDA TESCİL EDİLMESİ

Bu konunun gerçekleşmesi için Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Vahap Seçer ve Büyükşehir Belediye Meclis Üyelerinin Meclise konu ile ilgili önerge sunmaları yeterli olacaktır.