Gökten, sis, çiğ, kırağı, yağmur , dolu ve kar olarak vergi yağıyor ama denizler, göller, göletler, havuzlar hiç dolmuyor. Kaçak o kadar büyük ki başka okyanuslardan tuzlu su olarak getirip saf su olarak geri verdiğimiz kaynaklar da çatlaklarda kaybolup gidiyor.
Şehir merkezlerine, kenar mahallelere yokluğunu, yoksulluğunu, yalnızlığını, çaresizliğini, bebeğini inancını sırtına sarmış insanlar yağıyor, yabancı ama bizden.
Şehir merkezlerine, tatil yerlerine, lüks banliyölere, kolay kazandığı dolarlarını ve inançlarını son model arabalara yüklemiş insanlar yağıyor, olsun yabancı ama bizden.
Topraklarımızı, tatil yerlerinde inşa edilen sitelerdeki daireleri parayı basan alıyor. Para varsa farketmez doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden insan olsun yeter.
Deniz kıyılarına beton, ormanlara ateş yağıyor.
Şehir merkezlerinde, ilçelerde, kasabalarda bulvarlardan dar sokaklara doğru çoğalarak gökten kar gibi izmarit yağıyor.
Okul önlerinde, otobüs duraklarında, insanların bekleme yerlerinde, dağ başındaki kır çeşmesinin etrafında gökten dolu gibi izmarit yağıyor. Her izmaritin dumanını yel, parasını el, vergisini devlet alıyor. Zehri içene, çöpü topraklarımıza ve çöpçüye kalıyor, yazık o da temizlemeye yetişemiyor. Şimdilik çöpçü dışında herkes mutlu ha o da işim var diye mutlu.
Diğer çöplerin çoğu toplanıp dönüşüme gidiyor ama izmaritlere kimse dokunmuyor. Belki bir gün, balon balığıyla mücadele için kafa veya kuyruk getirene para verildiği gibi izmarit getirene de kilo başına para verilir.
Şehir merkezinden uzaklaştıkça yol kenarları, gölgesi büyük olan ağaç dipleri, manzarası güzel olan oturma yerleri, boş cam, plastik, aliminyum şişelerle dolu.
Şehir merkezlerinde bunları toplayıp satarak evine ekmek götüren insanlar var. Oh ne güzel! İçen rahatlıyor, boşunu toplayan ekmek parası kazanıyor, Devletimiz vergisini alıyor. Kırsal kesimlerde, boşu ormana kalıyor. Gökten her türlüsünden şişe yağıyor. Doğa kirleniyor.
Son yıllarda her yer, eskisinden yenisinden araba, motor yani motorlu taşıt, şehirler, yollar, plajlar, kaldırımlar, park yerleri tıklım tıklım. Ne kadar araba o kadar vergi; ötv, kdv, araç muayene, yakıt, mtv, otoban, köprü ücretleri vb. Süper gelir devlet kasasına, zaten yetersiz olan yollara araba, hazineye vergi yağıyor, sağanak yağış gibi. Satan mutlu, devlet mutlu, seksenlerin, doksankarın yere yapışık arabaları mutlu.
Yollar yetersiz, park yerleri yetersiz, olsun taşıtlar akar yolunu bulur. Burnunu önce çıkaran geçer, trafik kurallarını kişiler seçer.
Gökten, bizim ülkemizin ve az gelişmiş, demokrasisi oturmamış diğer ülkelerin topraklarına ve insanlarının duygularına, düşüncelerine, inançlarına, ruh ve beden sağlıklarını çöp yağıyor, radyasyon yağıyor, her türden ve farklı coğrafyalardan atık yağıyor, iyi niyetle, saf duygularla yapılan yağmur duaları sonrasında kum yağıyor.
Temiz havamızı, yerin derinlerindeki doğal, sağlıklı, minarelli sularımızı, madenlerini, henüz kirlenmemiş topraklarımızda yetişen organik ürünlerimizi, henüz kirlenmemiş sularımızdaki su ürünlerimizi, dogamızin bağrında yıllarca güven içinde ayakta duran tarihi eserlerimizi ve en kötüsü henüz kirlenmemiş taze ve süper beyinlerimizi alıyorlar,
Alan mutlu satan mutlu, giden mutlu kalan mutlu gibi.
Gökyüzümüzde, beynimizde koca bir şemsiyesiz yok ki..
Yağan paraları biriktiren kaçırmaz havuzlarımız yok ki...
Semeriyle seksene mal edilen
bir işi en uygun maliyetle, en dayanıklı, en kaliteli, en estetik yaptırabilecek, gerçek vatansever yönetenler anlayışımız yok ki...
Demokrasinin olmazsa olmazı siyasi partilerimizde demokrasi yok ki...
Demokrasinin olmazsa olması her kamusal konuda
denetlenebililik, hesap verebilirlik yok ki...
Hesap soran da yok, hesap veren de yok, hesap alan da yok.
Yuvarlanıp gidiyoruz işte, yol geçen hanı içinde...