Yokluğu, yoksulluğu, çaresizliği örtü altında yaşıyorlardı. Burada doğup, burada ölüyorlardı.
Yokluğu, yoksulluğu, çaresizliği örtü altında yaşıyorlardı. Burada doğup, burada ölüyorlardı.
Ciğerleri oksijensizliğe, gözleri karanlığa alışmıştı. Alışma değildi aslında, doğuştan böyle bir ortama geldiklerini düşünüyorlardı.Tüm tarlalar taşlı, tüm bahçeler susuz sanıyorlardı. Koyun ve keçiler yoldaşlarıydı. Normalleriydi bunlar.
Böyle mutlu böyle huzurlu böyle
kabullenmişlerdi.Örtünün dışında yaşayanlar onları inandırmışlardı. Ölmeyecekleri kadar yiyecek içecek bırakıp fazlasını ellerinden alıyorlardı bir de hayır dualarını. Gündüz çalışıp akşam erkenden yatarlardı. Taşlı tarlaları iş sahaları, kenarindaki dere banyoları, ay gece lambalari,
kurbağalar müzisyenleri, sivrisinekler saat başı onları uyandıran çalar saatleriydi.
Hayal kurarlardı, yokluk yoksulluk içinde yaşadıkları örtü altında, hayalleri de dışarı çıkamazdı. İçlerinden bazıları yılmadan hayellerinin peşinden gidilse ve çaba gösterilse bilemedikleri hesaplayamadıkları bir zaman içerisinde farklı bir şeylerin olacağına inanırlardı. Olmalı da diyorlardı.Bu örtünün dışında bir yaşam var mıydı acaba? Görünmeyen ve nerede bittiğini bilmedikleri, sınırları geçseler yeni bir yaşam alanı bol oksijen ve taşsız tarlalar bulabilirler miydi acaba?
Gerçi bunu daha önce deneyenler olmuştu, değil gövdesini başını çıkarmaya çalışanların hemencecik kellesi uçurulmuştu. Bu hayallerini bile kimse kimseyle paylaşamazdı. Yerin kulağı vardı.
Yer alttan çekerken örtü ve gök üstten bastırıyordu çoğaldılar ve buraya sığamaz oldular, daha geniş bir örtünün altına alınmalıydılar, öyle de oldu dışarı taştılar ama şartlar yine birbirine yakındı. Çalışma alanları biraz genişlemişti. Yine kıt kanaat yetecek kadar yiyecek,içecek, giysi gerisi gidiyordu.
Yıllar yılları kovaladı;çoğaldılar, çoğaldılar,taştılar daha büyük örtünün altına girdiler. Çalıştılar, çalıştılar, barınacak bir yer ve gidecek dört tekerli için yıllarını verdiler. Çalıstılar, terlediler ilk örtü altındaki kaynaklardan getirilen suyu da bedel ödeyerek içtiler. Beli bükülüp benzi solan bazıları ilk örtünün altına geri kaçıp ölümü orada bekledi. Kimileri donatıldı ve aklıyla beyniyle örtüyü kuranlara hizmet etti ve onların yaşadığı yerleri gördü, oralarda da örtü vardı ama havalandırmalı ısıtmalı
ve yaşamın daha kolay olduğu yerlerdi.
Sonuçta tüm insanlar diğer canlılar en büyük örtünün yani gök kubbenin altında yaşıyorlardı.
Bu büyük gök örtünün altında hala değişik büyüklüklerde örtüler devam ediyordu.Bazen kendi içlerinde bazen komşularıyla kavga ettiriliyorlar, bu arada ellerindeki avuçlarındaki yer altlarındaki ırmaklarındaki varsa
denizlerindeki yani doğal zenginliklerini alıp gidiyorlardı.Daha buyük daha güçlü yerlere taşınıyordu. Yağmurları, temiz havayı, ormanları, buğday tarlalarını da almış gitmişlerdi.Bir gün havayı da parayla satacaklardı. Parası olmayan onların kirlettiği kirli havayı soluyacak ve kirli suyu içecekti.
Belki dünyayı kirletip ateşe verecekler ve sonra kendileri yeni bir gezegen ve yeni örtüaltı yaşamları kuracaklardı azınlıktaki güç sahipleri.