"..Ağaca asılı tel dolabımızın içinde saklanırdı. Evde yemek olmadığı zaman, ekmeğimize katık yapar karnımızı doyururduk!"

Annemin iki adı vardı…
Biri Mevlüde, hepimizin bildiği…
Diğeri ise Duriye, nüfus cüzdanında yazılı olan…

O, cengaver bir kadındı!
Haksızlığa direnen, güçlü bir Osmanlı kadını…
Allah’ın adaletine inanan bir yürek…

Mersin’in Sağlık Mahallesi’nde, Deli Mahmut Sokağı’nda, portakal bahçelerine bitişik 222 metrekarelik köşe başı bir evimiz vardı.
Çocukluğumuzun geçtiği o ev, hala yerinde duruyor…

Biz yedi kardeştik. Bir abim vardı, ben vardım ve beş kız kardeşim…
Abim ergenlik çağında ele avuca sığmazdı.
Her kavga sonrası ciple gelen polisler onu almak istediğinde, annem yalınayak polislerin arasına dalar, abimi onların elinden kurtarırdı.
Ve abim, tazı gibi kaçar, bir daha yakalanmazdı…

O, annemin ilk göz ağrısıydı, torpilliydi.
Annem ona toz kondurmazdı.
Ne zaman kahvehane açmak istese, annem kötü günler için sakladığı tek burma bileziğini bozdurup ona verirdi.
Abim, işini kurar ama anneme borcunu burma bilezikle değil, çubuk bilezikle öderdi.
"Sana sonra yine alacağım" diye kandırarak…

Babam Adana’da, dönemin turistik oteli Ağba’da çalışır, haftada bir Mersin’e, yanımıza gelirdi.
Onun gözünde annem “Hatun”du.
Ne zaman seslense, hep o kelimeyi kullanırdı: "Hatun!"

Annem Kürt kadınıydı.
O dönemler Mersin’de Kürtler parmakla sayılacak kadar azdı.
Evimizin karşısı portakal bahçesiydi.
O bahçeye bakan yoksul bir Kürt ailesi vardı.
Annem ailenin kadınına “Hati” diye seslenirdi.
Dilini unutmaması için ona çok değer verirdi.
Haftanın üç günü Hati bize gelir, annemle Kürtçe sohbet ederdi.
Annem kendi giysilerinden Hati'ye, bizim kıyafetlerimizden de Hati’nin çocuklarına verirdi…

İki oda, bir salon ve bir mutfaktan oluşan evimizin önce salon kısmının damı yapılmıştı.
Burası büyük olduğu için hepimiz orada yatardık.
Annem, camsız çerçevesiz pencerelerimizi naylonla kapatır, leğenleri de sıralardı…
Güya bir hırsız pencereden girmeye kalkarsa, çıkan gürültüye uyanalım diye…

Annem harika yemekler yapardı.
İzmir köftesinin lezzeti hala damağımda…
El açması kıymalı tepsi böreğini hazırlar, ben mahalle fırınına götürüp pişirtir, sıcak sıcak eve getirirdim.
Ve sütlaç… Annemin vazgeçilmez tatlısıydı.

Ağaca asılı tel dolabımızın içinde saklanırdı.
Evde yemek olmadığı zaman, sütlacımızı ekmeğimize katık yapar karnımızı doyururduk…

Bugün Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Ve ben, bizim evin emekçi kadını, anamı rahmetle anıyorum...

Evlerimizin yükünü taşıyan kadınlarımız,
Ülkemizi de aydınlık günlere taşıyacak olanlardır…

Tüm kadınlarımızın bu anlamlı gününü kutluyor,
Onların önünde saygıyla eğiliyorum.