Türkiye’de vatandaşların, özellikle son yıllarda, çeşitli toplumsal ve siyasal meselelere kayıtsız kalmasının sonuçları oldukça ağır olmuştur.

Antonio Gramsci, "Bir insan, şehrin dışında ve sadece insan olarak var olamaz.

Gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır, taraflı olmaktır.

Kayıtsızlık irade yitimidir, asalaklıktır, korkaklıktır.

Kayıtsız olmak yaşamamaktır.

Kayıtsızlardan bu yüzden nefret ediyorum" diyor.

Antonio Gramsci'nin yukarıdaki sözleri, bireyin toplumsal ve siyasal hayatta tarafsız kalmasının ne denli tehlikeli olduğunu vurgular. Gramsci'nin bu görüşü, bireyin toplumdaki yerini ve sorumluluklarını sorgulayan bir çağrıdır. Türkiye bağlamında bu düşünceleri ele almak, ülkemizdeki siyasal ve toplumsal duruma dair önemli bir bakış açısı sunabilir.

Türkiye, tarihin çeşitli dönemlerinde toplumsal ve siyasal çalkantılara sahne olmuş bir ülkedir. Bu süreçlerde, bireylerin ve grupların toplumsal meselelerde tarafsız kalma eğilimi, Gramsci'nin ifade ettiği gibi, bir tür "kayıtsızlık" olarak değerlendirilebilir. Kayıtsızlık, yalnızca bireylerin kendi yaşamlarını etkilemez, aynı zamanda toplumsal dönüşümün önünde büyük bir engel teşkil eder

Gramsci'nin “kayıtsızlıktan nefret etmesi” aslında bireyin kendi iradesine sahip çıkma gerekliliğini vurgular. Türkiye’de de benzer bir durum söz konusudur. Kayıtsız kalmak, bir bakıma mevcut durumu kabullenmek ve değişim ihtimalini yok saymaktır. Bu durum, özellikle siyasal ve toplumsal anlamda aktif bir yurttaşlık bilincinin gelişmesini engeller. Çünkü değişim, yalnızca toplumun aktif katılımıyla mümkün olabilir.

Türkiye’de vatandaşların, özellikle son yıllarda, çeşitli toplumsal ve siyasal meselelere kayıtsız kalmasının sonuçları oldukça ağır olmuştur. Demokratik hakların ve özgürlüklerin savunulmasında, toplumsal adaletin sağlanmasında ve ekonomik eşitsizliklerin giderilmesinde kayıtsız kalmak, bu sorunların derinleşmesine neden olmuştur.

Gramsci’nin de belirttiği gibi, gerçekten yaşamak yurttaş olmaktır. Yurttaşlık, yalnızca bir ülkenin vatandaşı olmak değil, aynı zamanda o ülkenin toplumsal ve siyasal yaşamında etkin bir rol üstlenmektir. Türkiye’de de bu bilinçle hareket eden bireyler, toplumun genel yapısında bir değişim yaratabilir. Kayıtsızlık, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir irade yitimine yol açar. Asalaklık ve korkaklık, kayıtsızlığın doğal sonuçlarıdır ve bu sonuçlar, toplumu geri dönülmez bir durağanlığa sürükler.

Türkiye gibi dinamik ve çeşitli bir toplumda, bireylerin toplumsal ve siyasal meselelerde kayıtsız kalma lüksü yoktur. Gramsci’nin öğretilerini rehber alarak, yurttaşlık bilincini yeniden canlandırmak ve toplumsal sorumluluklarımızı yerine getirmek, ülkemizin geleceği için hayati önem taşımaktadır. Kayıtsız kalmak, yalnızca bireysel varoluşu zayıflatmakla kalmaz, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı da zedeler. Bu nedenle, Türkiye’deki bireylerin, toplumsal ve siyasal meselelerde daha aktif ve bilinçli bir tavır takınması, hem kendileri hem de toplum için yaşamsal bir gerekliliktir.