Öykü

Silifke'nin sonbahar akşamları serinlik getirirdi. Sokaklar, günün sıcağından bunalmış insanlar için bir nefes alma yeriydi. Çocuklar cıvıl cıvıl, gençler heyecanlı, yaşlılar ise kendi anılarının izinde yürüyüşe çıkarlardı. Bu kalabalığın arasında bir adam vardı ki, Silifke'nin sokaklarına işini ve adını kazımıştı: Çekirdekçi Mehmet Amca.

Mehmet Amca uzun boylu, zayıfça bir adamdı. Başındaki fötr şapka, yaşadığı yılların tanığı gibi, güneşten solmuştu. Camekânlı, dört tekerlekli arabası ise adeta bir hazine sandığıydı. İçinde çekirdek, leblebi, fıstık... Ne ararsan vardı. Ama asıl hazine, Mehmet Amca'nın sıcacık gülüşü ve insanlara olan sevgisiydi. Yıllarca bu sokaklarda ekmeğini kazanmış, dört çocuğunu okutmuştu. Her çekirdek tanesi, her leblebi tanesi, çocuklarının geleceği için atılmış bir adım gibiydi.

O akşam, sinemanın önünde yine arabasını kurmuş, cıvıl cıvıl insanlara satış yapıyordu. Sinema çıkışı kalabalık olurdu, Mehmet Amca bunu bilirdi. “Çekirdek! Sıcak çekirdek!” diye kısık sesle bağırırken, tanıdık yüzlerle selamlaşıyor, bir iki çift laf ediyordu. Çocuklar koşarak gelip ellerini uzatır, Mehmet Amca da onlara gülerek küçük birer avuç çekirdek uzatırdı. “Al bakalım, annen görmesin ama” derdi göz kırparak.

Gece ilerledikçe kalabalık dağılmaya başladı. Mehmet Amca da son müşterisine gülümsedi, arabasının tezgâhını topladı. Sokak lambalarının altında, arabanın tekerleklerini hafifçe itekleyerek, yavaş adımlarla karanlığa doğru yürümeye başladı. O sırada arkasından gelen bir ses duydu: "Çekirdekçiii!"

Mehmet Amca durdu, başını çevirip karanlığa baktı. Sesin geldiği yöne doğru dikkatle bakarken, sokak lambalarının titrek ışığında, kendisine doğru koşan küçük bir çocuk gördü. Çocuk nefes nefese durduğunda, Mehmet Amca ona merakla baktı.

"Çekirdekçi amca, babamın verdiği parayı kaybettim," dedi çocuk, gözleri yaşlarla dolu. "Ama annem çekirdek isterdi, ne yapacağımı bilemedim."

Mehmet Amca yavaşça eğildi, çocuğun başını okşadı. "Üzülme evlat," dedi yumuşak bir sesle. "Çekirdek mi istiyorsun? Hadi bakalım, annen için biraz çekirdek al." Sonra arabasının camekânını açtı, avuç dolusu çekirdek doldurup çocuğa uzattı.

Çocuk şaşkınlık ve minnetle baktı, "Ama... Para?" dedi tereddütle.

Mehmet Amca gülümsedi, "Parayı bir dahaki sefere getirirsin. Şimdi annen seni bekler, hadi git."

Çocuk çekirdekleri aldı, sevinçle koşarak uzaklaştı. Mehmet Amca, arkasından giden çocuğun kaybolduğu karanlığa bir süre baktı. Sonra derin bir nefes alıp, arabasını itekleyerek yoluna devam etti.

O akşam, Silifke sokakları Mehmet Amca'nın ardından yine sessizliğe büründü. Ama o "Çekirdekçiii!" sesinin yankısı, gece boyunca sokakların üzerinde bir tılsım gibi dolandı durdu. Ve Mehmet Amca, bir kez daha, Silifke'nin emek dolu hikâyesine bir sayfa daha eklemişti.

Yusuf Ziya AK