"..Jilet gibi kesen elektrik şoklarıyla bedenim sarsıldı. Dişlerim birbirine çarpıyor, gözlerimde yıldızlar çakıyordu..."
Hepimiz onu devrimci sanatçılığı ile tanıdık. Karanlık bir döneme sokulmak istendiğimiz şu günlerde, sahnede bile korkusuz mesajlarıyla topluma direnç aşılıyordu.
Toplumlara ve bireylere direnç aşılamak, korkuya karşı en büyük panzehirdir. Cesaretin arttıkça, yelkenlerini şişirirsin; toplumsal sorumluluğun büyür. Vatanına ve milletine sunulmak istenen gerici zihniyete başkaldırır, teslim olmazsın. İşte o giderayak, nefesinin son anında, sorumluluğunu haykırdı:
“Devrimciler korkmaz!”
Volkan Konak’ın sahnede yankılanan bu sözleri, bana tanıdık geldi. 12 Eylül’ün azgın askeri darbe döneminde, işkenceye alınmadan önce yan yana oturduğum güzel bir insanı anımsadım. Kurtuluş siyasetinden, Mersin’in önde gelen devrimcilerinden cezaevi arkadaşım Tahir Tosunoğlu’nu...
Cezaevinde hepimize ağabeylik yapardı. Sessiz, pek gülmeyen, diş macunu kutusundan satranç takımı yaparak herkese öğreten, sabırla etrafını izleyen biriydi. O, askeri cezaevinden benden önce spor salonuna getirilmişti. İşkenceye alınmadan hemen önce, kulağıma eğilip şunları fısıldadı:
“Polisler senden bahsediyor. Gelmeden önce senin geleceğini konuşmalarından anladık. Sana çok işkence yapacaklar gibi görünüyor. Ama unutma: Devrimci elini verirse, kolunu; kolunu verirse, gövdesini kaybeder. Devrimciler çözülmez! Diren! Devrimciler korkmaz!”
Sonra işkence başladı… Çırılçıplak halde otomobil lastiğinin içine oturtulup, jilet gibi kesen elektrik şoklarıyla bedenim sarsıldı. Dişlerim birbirine çarpıyor, gözlerimde yıldızlar çakıyordu. Bir sonraki işkencenin falaka olmasını dileyerek bekliyordum. Tosunoğlu’nun sesi zihnimde yankılanıyordu. Ser verip sır vermeyen devrimciler gibi direniyordum...
Falaka deyip geçmeyin. O tahtaya bağlanan çıplak ayaklar, delininceye kadar sopalanır. Dev-Yol’un Mersin’deki önemli isimlerinden merhum Rahim Öngel Hoca, ayaklarının altı bir yumurta sığacak kadar parçalandığı için cezaevinde tuvalete bile emekleyerek giderdi. Onunla birlikte işkence gören Hasan Toğay da büyük acılar çeken yiğit bir devrimciydi. Genç yaşlarında büyük bedeller ödeyen, hapishanelerde çürütülen nice devrimci vardı: Önder Kalaycı, Hasan Kamalak, Hasan Gülbahar, Mehmet Camız, Nurettin Gelen, Atilla Ballıkaya, Kenan Palamut, Veli Uçan, İsmet Karayağmurlu, Kemal Kanat...
12 Eylül faşizmini birebir yaşamamış olsa da, insanlara teslim olmamayı, korkusuzluğu ve cesareti aşılayan devrimci sanatçı Volkan Konak’a... Ve sivil hayatta çay içtikleri insanları iki yumrukta çözülmeyip yakalatmayan, halktan insanların cezaevine girmesini engelleyen, işkencede ser verip sır vermeyen, göstermelik namaza durmayan, “ben artık devrimciliği bıraktım” diyerek günümüzde hortlak devrimci olmayanlara bin selam olsun!