Dostluk birine adanmış sevgi vasıtasıyla işler

Antik dünyada birey için hayat öğrenmekle koşut olan bir erdemler bütünüydü. Öğrenmek bağlı olduğu sosyal tabakadaki insan bilgeliğinin de bir anlamda düzeyi ile direk alakalıydı. Kısaca, öğrenmek kişioğlunun çevresini kuşatan insan etkinliğinin bir yansımasıydı.

Bazen kendi kendimize yakınırız ya, keşke şu kişiyi, yazarı, sanatçıyı erken tanısaydım diye. Benim için de Ulus Baker geç tanıdığım, tanıdıktan sonra da keşke önce tanısaydım diye hep hayıflandığım bir sosyolog, yazar, filozof ve çevirmendir. Olur ya, insan bazen yakınındaki değeri fark etmez ama uzaktaki bir vasatlığa teslim olur.

Ulus Baker’i anlatacağım mevzuya bulaştırmamın nedeni onun şu günlerde okuduğum Kanaatlerden İmajlara adlı eserindeki müthiş tespit ve düşünceler. Yukarıda demiştim ya, öğrenmek antik bilgelerin dediği gibi kimleri tanımanızla alakalı.

Ulus Baker insan ilişkilerinin sosyolojik tahlilini yaparken modern toplumun iki önemli sıkıntısından söz eder, haset (çekemezlik),arzu (istek) .Ama o bunlara gelmeden önce ‘’dostluk’’ kavramını tarihsel ve felsefi bir incelemesini yaparak konuya önemli argümanlar temin eder.

Baker,insan ilişkilerini üç tarzda kavramlaştırır.İlki komşuluktur;öyle uzun zamandan beri ikametin tarihi ‘’fiziksel-uzamsal’’ bir ilişki olmuştur ki,komşu genel olarak seçilemediği ölçüde komşuluk da ‘’serbest’’ değildir. Buna tekabül eden ‘’beşeri’’ deneyim, ritülleri, nüfuz alanının işaretleri, mitleri, gelenekleri ve ‘’komşunu kendi gibi sev’’ sloganı ile dindir. İkincisinin en iyi örneği, modern çağlarda çiftlerin aşk sayesinde serbestçe bağlanmış oldukları söylenmekteyse de, ikinciden daha fazla serbest olmayan aile yaşamıdır. Ailenin doğası daha az ‘’fiziksel-uzamsal’ değildir ve geleneksel ve seküler güçlerin olabildiğince kuşattığı hükümet müdahalelerinin temel meselelerinden biri haline gelme eğilimdedir. Başka ilişki örnekleri bulmaya devam edebilsek de ‘’fiziksel-uzamsal’’ yakınlığı zorunluluk olarak önvarsaymayan bir tek (üçünçü) beşeri ilişki tasavvur edilebilir. Bu ille de zorunlu bağlar veya kölelikle sonuçlanmayacak tek sosyal ilişki tarzı olan dostluktur (1).

Dostluk,Antik Yunan ve Roma’da felsefenin önemli konuların başında geliyordu.

Ulus Baker yukarı da sıraladığımız iki kavramı, yani haset ve arzu’ya dostluk kavramının tahlilinde önemli etkenler olarak inceler.

Ama önce işe dostluk nedir, yakında bakmamız gerekiyor.

Fiziksel yakınlık, dostlukla bir ön kabul değil, sadece bir sonuçtur. Bu nedenle, sorumluluk, zorunluluk hatta samimiyetten daha çok bir algı meselesi olarak tanımlanır. Dini, ailevi ve hatta sivil bağlar her zaman dayatıldığı bir mensubiyeti veya kimliği önvarsaydığı halde, dostluk, cinsiyet, coğrafya veya fiziksel komşuluğu göndermede bulunmaksızın herhangi bir ile başka birisi arasında kurulabilir.

Aristoteles'den Çicero’ya, sevgi ve dostluk üzerine herhangi bir felsefi düşünümü ele geçiren bir soru vardır. Sevmek mi, sevilmek mi daha iyidir? Yegane bir yanıt vardır: sevmek daha iyidir. Çünkü seven kişi aktiftir ve sevilmek daima başkasının bir lütfüdür. Öyleyse etik-ahlaki bir öncü olarak sevilmek yerine sevmek için uğraşılmalıdır. Ve dostluk bu çabanın bir sonucundan başka bir şey değildir.(2)

Dostluk kavramı Antik Yunan’da erdemli insanın taşıyacağı önemli bir  nitelikti. Aristoteles dostluk kavramı üzerinde en çok duran filozoftu. Aristoteles için hakiki bir dostu kendisi için sevmek, doğru ve çıkar gütmeyen bir sevgiyi gerektirir. O halde, Aristoteles’e göre ‘’gerçek dostluk’’ ötekini o temel olarak neyse o olduğu için, erdem iyi bir insanın karakterinin merkezinde bulunduğu için sevmektir. En yüksek derece dostluğun kriteri bu durumda aynılık dostların eşitliği şeklinde bürünmektedir. Erdemli insanlar birbirlerini neredeyse doğal olarak tamamen dostlukla çekeceklerdir. Gerçek dost aynı zamanda başka bir kendilik olarak kalmalı. Kendi talihini kendisi yaratırken, ötekini hala başka bir kendilik gibi muhafaza ederek, onun hazları ve acılarını kendinin bilip bunları paylaşmalıdır. Aristoteles bunu tek bir ruhu paylaşmak olarak adlandırır. Öyle ki, gerçek bir dost ‘’ikinci bir bendir’’. Gerçek dostlar birbirlerinin faziletlerini paylaşarak bir tür benzerlikler, hazların, acıların, talihli olaylar ve talihsizliklerin ortaklaşa paylaşılmasını, arzuların ve tiksinmelerin benzerliğini geliştirirler. Dostluk ötekinin hayatındaki olayları bilmektir. Gerçek bir dost hakikaten bir ayna gibi davranır. Dostluk bize eylemde bulunmak için bir bağlam sunarken, dostum bizim eylemlerimizden haberdar olabilmesine imkân vererek kendimizin bilgisini mümkün kılar. Dostum başka bir kendimdir ve onun eylemini gözlemlerken kendiminkini görür ve tanırım. (3)

Dostluk birine adanmış sevgi vasıtasıyla işler. Dostluk, ortak bir tarihsel bellek ve hafıza paylaşımdır.

 Aristoteles’in, yahut genel olarak antik dönemin dostluk kavrayışı, modern anlayışın tersine aynılık, tek anlamlılık ve benzerlikle tanımlanır. Dostlar benzerdir. Bu nedenle dostlar arasındaki herhangi bir fark, ihtilaf kaynağı, dolayısıyla dostluğun kusursuzluğunun bir zafiyeti iken, modern anlayışlarda Spinoza'nınki dâhil olmak üzere, dostluk tekilliğe, dostun iyiliğinin benzersizliğine saygıyı içerir. Mesela Eski çağlarda dostluğun niteliğinin tek bir kuralla nasıl düşünebilmiş olduğunu anlamaktır. Açıktır ki, bu eski Yunan'da ‘’bireyselliğin’’ niçin kavranılamayacağının nedenlerinden biridir. Antik dönem, insanının her bireye mahsus tekil, eşsiz bir duygular seti anlayışı yoktur. Bu, 17. yüzyıl akılcı felsefesinin bir icadıdır (Descartes,Spinoza ve Leibniz) .Aristotelesçi anlayışta, eğer dostumdan, özellikle de etik hayatın idealleri açısından bir şekilde farklılaşıyorsam, bu kendime çeki düzen vermem için bir uyarı işareti gibi hizmet görmelidir;yani dostum, muhtemelen kusursuzluk ve erdemlilikte benim ayarımda değildir.(4)

Çiçero da Dostluk Üzerine adlı eserinde, kimin dost olacağı, kimin olmayacağı sorusu üzerinde dururken şöyle der: Bir dost ‘’nadidedir’’ ve herkes dost olmaz.

MODERN HAYATTA DOSTLUK

Modern hayatta dostluk ilişkilerinin uzun süreli olmadığı konusu hep konuşulan bir realitedir. Mükemmel dostluğun hakkını verecek bireyi bulmakta sıkıntı hep çekeriz. Modernizmin sonuçları tartışılırken, yabancılaşma, haset (çekemezlik) ve arzunun (istek) yol açtığı toplumsal dejenerasyonun dostluğun oluşmasında pejoratif bir etken olduğu konusunda çokça görüş vardır.

21.yüzyılın en önemli tartışma konularından birisi olan yabancılaşma, sanayi devriminden sonra modernizm ve kapitalizmin birey üzerindeki değişiminin incelenmesinde temel bir neden olarak durmaktadır. Bireysel ve toplumsal değişmeyle ortaya çıkan yabancılaşma psikolojik bir sorundur. Yabancılaşma kavramı çok geniş tanımlamalar içermektedir. Eric From, Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum eserinde yabancılaşmayı Marx’tan alıntılayarak şu şekilde tanımlar:20.yüzyıl kapitalist toplum düzeninin bireyi tutkulu bir tüketim amacı etrafında özüne yabancılaştırmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Marks'a göre sosyo ekonomik üretim biçiminin nesnel koşullarını oluşturduğu süreçte, bütün bireyler otomatik olarak yabancılaşmakta, yani nesnel koşullarının belirlediği insanın varlığı insanın özüyle çelişmektedir.

Aşkın tüketim ile arzunun sınırsızlığı modern dönemdeki  bireyin kendiden uzaklaşmasında,özüne yabancılaşmasında en önemli iki faktördür;

‘’Kapitalist tüketimcilik bir haset uygarlığıdır. İtici gücü mimetik arzudur. İhtiyacım olanı değil, başkaları neye sahipse ‘’veya sahip olmayı arzuluyorsa’’ onu isterim. Sürekli histerikleşmenin sürekli daha fazlasına dönük arzunun kaynağında bu mimetik ötekini alt etme, ‘’sidik yarıştırma oyunu’’ vardır’’.(6)

Bu haset-arzu patolojisi insanın kendi zaaflarını görmesini engeller, ilişkilerini sakatlar. Ötekilerle çatışma, onu yenme, alt etme arzusunu tetikler. Bireyin bu krizinden elbette erdemli bir dostluk beklemek mümkün olmayacaktır.

‘’Haset uygarlığı, tüketim kültürü ve vampirizm/yamyamlık bir aradadır, eşzamanlıdır, birbirinin koşuludur. Kapitalist arzu teknikleri, manipülasyonları, tahrifatları ile yakından ilişkili bir karmaşadır bu. Kapitalizm aynı zamanda (bunu nasıl ifade etmeli tam kestiremiyorum), insanın çığırından çıkarılması, biçimsizleştirilmesi, değersizleştirilmesi, sıradan meta statüsüne düşürülmesi ve aynı insan-metanın tüketilmesi üzerinde yükselen bir sistemdir’’.(7)

Dostlukla kalın..

 (1).B.Ulus.Kanaatlerden İmajlara.İletişim Yay.S.107-108

(2). B.Ulus.Kanaatlerden İmajlara.İletişim Yay.S.109

(3). B.Ulus.Kanaatlerden İmajlara.İletişim Yay.S.110

(4). B.Ulus.Kanaatlerden İmajlara.İletişim Yay.S.111

(5).E.Fromm.Yeni Bir İnsan Yeni Bir Toplum

(6).Z.Zizek Kendini Tutamayan Boşluk.Metis.Yay.S.377

(7).E.Özmen.Birikim Dergisi.Ocak.