Bireyin ‘’kutsal değerler’’ kümesini kontrol eden iktidar Türkiye pratiğinde de görüldüğü gibi uzun ömürlüdür.

Zaman zaman gündemden düşse de, iktidarın yerinde kalmak için Nicollo Machiavelli’nin bile aklına gelmeyen her türlü araçlarla toplumu bölme ve parçalama ataklarına şahit olunca, yıllar önce ünlü sosyolog/bilim insanı İlhan Tekeli’nin bir döneme damgasını vuran Defter Dergisi’ndeki makalesine tekrar göz atma ihtiyacı duydum.

Bu arada Defter Dergisi’nden söz açılmışken hakkında kısa bir bilgi vermeyi hak ediyor elbette.

1987-2002 yıllar arasında Metis Yayınları bünyesinde çıkan defter dergisi yılda dört kez olmak üzere 45 sayı yayınlandı. Amacını eleştiri düşüncenin yaygınlaşması diye tanımlayan derginin yayın kurulunda ilk yıllarda Meltem Ahıska, İhsan Bilgin, Nurdan Gürbilek, Orhan Koçak, İskender Savaşır, Semih Sökmen gibi ünlü yazarlar, şairler ve bilim insanları yer aldı. 1998 yılından sonra Zeynep Dilek, Zeynep Sayın, Kaya Şahin, Bülent Somay, Müge G. Sökmen ve Safer Murat Tur'a da katıldı. Defter Türkiye'nin 1980'ler ve 1990'lardaki kültürel iklimi ve modernleşme tarihinin sanat üzerinden değerlendirilmesi, düşünce ve sanat akımlarının tartışılması alanında yazılara yer vermiştir. Yayın kurulunda yer alan isimler aynı zamanda derginin düzenli yazarları, tartışmacıları olmuştur.(1)

İlhan hocanın makalesinin başlığı;’’Tarih Yazıcılığı ve Öteki Kavramı Üzerine Düşünceler’’ idi. Yazının girişi, meselenin önemini en başından belirtiyor zaten; Günümüzün dünyasında bir yandan küreselleşme söylemi sürerken öte yandan özellikle içinde yaşadığımız bölgede mikro milliyetçilik akımlarının anakronik bir yükselişini izliyoruz. Bu akımlar da tüm milliyetçilik akımları gibi kendi ideolojilerine desteği tarihte bulmaya çalışıyorlar. Bunun için tarih yazıcılığı kimi zaman bilinçli kimi zaman bilinçsiz olarak üstünlük iddialarını temellendirecek, çatışmalara meşruiyet kazandıracak ötekiler yaratmaya katkıda bulunuyor. Eğer tarih yazıcıları gerginliklerin artmasına katkıda bulunmak istemiyor, tersine barışın yaygınlaşmasına yardımcı olmak istiyorsa öteki programının işlevleri ve nasıl yaratıldığı üzerinde düşünmelidirler.(2)

İlhan Tekeli hoca bu tespiti 2012 yılında yapıyor. Yani AKP’nin iktidara gelişi olan 2002 yılından 10 yıl sonra. Kimi siyasi analistlere göre, AKP’nin iktidarının ilk yıllarında daha demokratik ve daha ılımlı olduğu yönündeki iddialar bir tarafa, İlhan hocanın o günün siyasi atmosferini doğru koklaması oldukça önemlidir bizce.

İlhan Tekeli, yazının ana fikrini daha çok ‘öteki’’ kavramının günlük dilde giderek yaygın olmasından sonra asıl dikkati, ‘’birey’’ ve ‘’grup’’ önyargısının ‘’kutsallıklar’’ la nasıl da bireyin hafızasında yer edinmeye başladığını ve bunun için de‘’öteki’’nin oluşturulması sürecinde iktidarın geçmişi ve ‘’toplumsal belleği yeniden icat etme’’ye çeker ve şu önemli soruyu sorar: ’’Biz’’ ve onun karşısında ötekinin yaratılması bir toplumsal süreçtir. Bir grup önyargısı geliştirme sorunuyla karşı karşıya bulunuyoruz. Grup, önyargısı bir grubun üyelerinin bir başka grup ve üyeleri hakkında ortak önyargılarıdır diye tanımlanabilir. Genellikle de olumsuzluk yüklüdürler. Bu önyargıların tarih yazılığıyla ilişkilerini kurabilmek için önce iki soruyu yanıtlanmaya çalışalım. Bunlardan birincisi pragmatik bir sorudur. Bir toplum niye grup önyargıları yaratmaktadır? Bir toplumun öteki kavramını yaratmasının pratik yararları nelerdir? İkincisi ise teknik bir sorudur. Grup önyargısını yaratmanın farklı mekanizmaları nelerdir? (3)

Bu tespitlerden sonra AKP’nin yirmi iki yıl sonra ortaya koyduğu tarihsel pratiğin somut delilleri hala diri ve hala bir nesne gibi elimizde duruyor; Toplumsal yarılmaları mutlak iktidarı için kullanan rejim, bunun için gereken araçları ‘’kutsal değerler’’den sağlıyor. Başka bir deyişle, topluma nifakı kutsallıklar ile sokuyor. Tam da burada Roger Caillois’in İnsan ve Kutsal’de ortaya koyduğu somut gerçeği aktarmak yerinde olacaktır; Bir ilkeyi tüm varlığıyla benimseyerek, davranışını ona göre ayarlayan insanların her biri, kendi etrafında bir tür kutsal ortam oluşturmaya meyleder. Bu ortam, wecd gibi, fanatizm ya da mistisizm gibi, kendine has karakteri olan bir dinsel veçheye bürünebilen özgür tabiatta şiddetli heyecanlara yol açar. Toplumsal düzeyde ise, az ya da çok berrak olan dogmaları ve ayın usullerini bir mitolojiyi ve bir tapınmayı doğurur. Çağdaş örnekler vermek gerekirse, layik ayın düzeni tipinde, Zafer Takı’nın altındaki Meçhul Asker mezarının meşalesini her gün yeniden yakılma seremonisini; seküler mistik model olarak da siyasi partilerde üyelerinden koşulsuz bir itaat isteyen militanların teklifsizliğini belirtmek yeterli olur.

Kapitalist modernite çağının anti-demokratik iktidarları, bireyin üzerinde titrediği ‘’kutsal değerler kümesi’’ndeki her olguyu kitlenin ruhuna adeta nakış gibi işlerler ve yukarıda söylemek istediğim ‘’grup önyargısı’’ süreci tamamlanmış olur. Bundan sonraki aşama, kitlenin otoritenin oyun alanında olağanüstü yeni koşullar( ağır ekonomik kriz v.b) olmadığı sürece çıkamaması olacaktır;’’kutsal nifak’’ artık toplumu esir almıştır.

Bireyin ‘’kutsal değerler’’ kümesini kontrol eden iktidar Türkiye pratiğinde de görüldüğü gibi uzun ömürlüdür.

1-(1).Vikipedi

2-(2-3) İlhan Tekeli.Defter Dergisi.S.27.2012